11 Nisan 2011 Pazartesi

Galatasaray'a Muhteşem Tokat


Bayanlarımızın Galatasaray karşısında aldıkları bu enfes galibiyetin başka bir açıklaması olamaz. Hakikaten de 5 yıldır ambargo koyduğumuz lig şampiyonluğundan bizi mahrum bırakmaya çalışan bir kısım organizasyona ve Galatasaray'a atılmış enfes bir tokattı Pazar günkü maç. Biz Galatasaray'ı kaç senedir sürekli yenip, şampiyon oluyoruz zaten. Peki bu maçı bu kadar özel kılan neydi ???

İçinde bulunduğumuz şartları bir gözönüne getirelim önce. Fenerbahçe sezon başında kadrosuna herkes tarafından tartışmasız bir şekilde dünyanın en iyi bayan basketbolcusu olarak kabul görmüş Diana Taurasi'yi kattı. Amaç belliydi, Avrupa'da 1 numaralı kupada şampiyon olmak. Peki sezon ilerledikçe Fenerbahçe'nin koşar adım bu hedefe yaklaştığını görenler neler yaptılar. Taurasi'yi yapmadığı bir doping olayı yüzünden suçladılar, harika işleyen makinanın en kilit dişlisine çomağı soktular ve Taurasi'nin ardından Penny Taylor'ı da kaybettik.

Fenerbahçe son 9 senenin 7 sinde şampiyon olarak uzun bir süredir ligi adeta domine ediyor. Özellikle son 5 senedir arka arkaya gelen rahat şampiyonluklar ile Bayan basketbol ligi Fenerbahçe harici takımlar için oldukça sıkıcı bir hal almaya başladı. 1999-2000 sezonundan beridir de bayan basketbol branşının bir zamanlar yenilmez armadası olan Galatasaray kulübünün şampiyonluğu olmaması bazı çevreleri oldukça rahatsız etmekte. Hatta ve hatta Galatasaray bu sene de şampiyon olamaz, Fenerbahçe olursa, bazı söylentilere göre Galatasaray yatırım yapmaktan vazgeçme tehditlerinde bile bulundu.

İşte bu çirkin şartlar altında, Fenerbahçe dominasyonunundan memnun kalmayanların tüm çabalarına rağmen, Diana - Penny'i kaybetmemeize rağmen, normal sezonu Galatasaray'ın 1. bitirip saha avantajını eline geçirmesine rağmen, daha 2-3 hafta önce koç ile Angel arasında çıkan ırkçılık tartışmasına rağmen, deplasmanda 12.000 kişinin küfürlerine rağmen, fark 14 e çıkınca hakemlerin maçı tekrar Galatasaray'a getirmek için herşeyi yapmalarına rağmen oradan galibiyet çıkarmak inanın çok ama çok güzel bir tokat oldu. Sadece Galatasaray'a ve oradaki 12.000 taraftarına da değil, Fenerbahçe'nin şampiyonluğundan bıkan ve bu dominasyonu ortadan kaldırmak için ellerinden geleni yapan Federasyon - Doping Merkezi vb tüm kuruluşlara.

Bu kadar skandaldan sonra hala ne Hacettepe Doping Merkezi'nde ne basketbol federasyonunda, ne de federasyonun sağlık kurullarının hiçbirinde en ufak bir istifa yok. Türkiye'ye gelmiş geçmiş belki de en iyi 2 oyuncu, bu adamların ayak oyunları ya da işgüzarlıkları yüzünden ülkeyi terketmek durumunda kalıyor, ama sorumlu bölümlerden bir tane bile istifa yok. Ne koltukmuş arkadaş.

Penny ve Taurasi'yi kaybettikten sonra, üstüne bir de Angel'in olayı patlak verince, takım inanılmaz derecede demoralize olmuş haldeydi. Normal sezonun sonuna doğru oynadığımız maçlarda alınan zorlama galibiyetler, play off larda Nevriye'nin de sakatlığı nedeniyle zorlukla hatta bazen uzatmada kazanılan maçlar derken, açıkçası bu seriden bu sene çok fazla ümidim yoktu. Zira karşı taraf da "bu sene de kazanamazsam artık yatırım yapmam" tehdidini savurunca, bu serinin bir şekilde Galatasaray'a verileceğini düşünüyordum.

İşte bu zor şartlar altında başladığımız seriden hayati bir deplasman galibiyeti çıkardık. Takım tüm olumsuzluklara rağmen müthiş bir şekilde toparlanıp inanılamz bir direnç gösterdi ve o zorlu deplasmandan galibiyeti çıkardı. Kısa kısa işin teknik taraflarına da değinelim.

Bir kere maça iyi başlamak çok önemliydi. Çünkü 12.000 taraftarın önünde maçın başında rakibin taraftarıyla birlikte havaya girmesini engelleyemeseydik, o maçı sonradan çevirmek çok kolay olmazdı. Maça 9-2 lik bir seri ile başlamak bu açıdan çok ama çok iyi oldu. Zaten periyodun sonrasında Galatasaray taraftarının da gazıyla ritmini buldu ve skoru dengeye getirdi. Ama aynı seriyi biz yiyerek başlasaydık, muhtemelen o fark ilerleyen periyodlarda açılır, kapatılamaz bir hale gelir, 15-20 lerle maç biterdi. Bu açıdan maça dominant başlamak, "biz burdayız" mesajı vermek açısından da önemliydi.

Şöyle bir istatistiklere bakınca 4/9 gibi bir 3 lük yüzdesi görüyoruz ki, burdan zorlama 3 lükleri tercih etmediğimizi çok net anlayabiliriz. Bu tarz zorlu deplasman maçlarında her top çok değerli. Dolayısıyla topun değerini iyi bilerek, mümkün olduğunca da içeri penetre edip hareketli bir şekilde oynayarak hücum etmemiz şart. Bu maçta bunu çok iyi yaptık. Birtek Angel hariç, ona da ilerleyen bölümlerde değinecem.

Maçın yıldızı olarak Birsel'i mi seçsem yoksa Matoviç mi desem çok kararsız kaldım. Matovic'in 9/11 gibi bir 2 sayı yüzdesine, 1/1 lik 3 lük yüzdesini eklemesi, 21 sayı atıp 6 ribaund çekmesi, kritik anlarda sazı eline alıp pota altında Fowles'a rağmen bu performansı sergilemesi hakikaten muhteşem. Öte yandan bir de Birsel'imiz var ki, o çıktığında takım adeta durma noktasına geliyor, hücum alternatiflerimiz oldukça azalıyor, top kayıpları artıyor. 10 sayı 9 asist 8 ribaund ile neredeyse triple double yapacaktı Birsel. Bir Türk oyuncunun, özellikle de final serisinde bir maçta triple double yapabilecek kadar bir oyun sergilemesi de takdire şayan. Bu seride Birsel'e daha çok ihtiyacımız olacak.

Şu anda en büyük sıkıntımız rotasyondaki darlığımız. Birsel - Esmeral - Nevriye - Horakova - Maovic - Angel. Toplam 6 kişi ile bütün maçı oynamak durumunda kalıyoruz. Anete 5.5, Nevlin ise 8 dakika süre aldılar. 1. maçta Galatasaray çok fazla içeri drive edip, savunmamızın dengesini bozacak işler yapmadı. Ama serinin bundan sonraki maçlarında içeri penetre edip, bizim faul yapmamızı sağlayacak ya da savunmamızı yoracak işlere girişirerse, 6 kişilik bu rotasyon ile hiç şansımız olmaz.

Biz bu maçta topun değerini çok iyi bildik. Galatasaray ise bizim 2 katımız sayıda 3 lük kullanarak (18 adet) biraz işin kolayına kaçıp dışarıdan sayı bulmaya yeltendi. İçeri penetrelerle oynamamız bize serbest atış olarak da geri döndü. Galatasaray 13 kere serbest atış çizgisine giderken, biz 23 kere gittik. Galatasaray kısaları hep belirttiğim gibi içeriyi zorlamak yerine, topu Fowles'a indirip onun atletik meziyetlerinden yararlanmak istediler. Bunda da aslında başarılı oldular. Bizim savunmada Fowles'a 2 li hatta 3 lü sıkıştırma getirdiğimiz anlarda, diğer oyuncuların defansif kaymayı iyi yapması çok önemli. Bu maçta Fowles'a yardım getirdiğimizde oldukça fazla sayıda boş dış şut imkanı buldular. Hele bir de bu seride Galatasaray adına sahneye sürpriz bir şekilde çıkan bir Gülşah var ki, serinin ilerleyen kısımlarında canımızı yakabilir. Bahar ve Gülşah gibi 2 yerli oyuncudan 16 sayı buldu Galatasaray. Bahar maçın başında içeriyi zorlayarak Nevriye'yi çok zor durumlara soktu, iyi ki maçın devamında aynı oyunu devam ettirmedi. Gülşah da maçı kopardık dediğimiz anda arka arkaya 3 tane 3 lük gönderip Galatasaray'ı maça ortak etti.

Fowles'a yeniden değinecek olursak, tamam Fowles atletik özellikleir bakımından normalin çok üstünde ve tutulması çok zor hatta bazen imkansız bir oyuncu ama, yine de bu maçtakinden daha iyisini yapmamız şart. Uzunlarımızdan Nevriye + Matovic + Nevlin'in toplam 13 ribaund aldığı maçı Fowles 21 ribaund (10'u hücum) ile ve 23 sayı ile tamamladı. Aslında Fowles'ın bulduğu sayıların birçoğu 2. şans sayıları dediğimiz, ribaundı alıp basket faul çıkarttığı pozisyonlar. Bunlara çok dikkat etmeliyiz. Her top her hücum altın değerindeyken, rakibe bu kadar basit ve kolay sayı şansı vermemeliyiz. Avrupa kupası mücadelelerinde Fowles hiç sorun olmamıştı, hatta o seride ciddi fark atmıştık Galatasaray'a. Ama o zaman tabi Tamika Catchings faktörü yoktu. Şimdi o da devreye girince Fowles'a fazladan sıkıştırma getirmek çok da mümkün olmuyor. Yine de ribaund boy değil, box etme ve sezgi işi, Angel ve Birsel 2 lisinin 17 ribaund alması bunu gösteriyor. Ama her zaman onlardan bu ribaund katkısını alamayabiliriz, dolayısıyla pota altına bir çare bulmak şart.

Birsel'in üzerine düşen ekstra yükten yukarıda da bahsetmiştik. O olmadığı zaman takım adeta rayından çıkıyor. Ama Birsel'in de bir şekilde dinlenmeye ihtiyacı var. Farkı 14'e çıkarttığımız anda koç onu kenara alarak oyunun sonuna zinde girebilmesi için 2-3 dakikada olsa dinlendirmek istedi. Ama ne mümkün. Biraz da skandal hakem kararları ve Gülşah'ın 3 lükleri ile Galatasaray geri gelince, Birsel'i dinlendiremeden tekrar oyuna almak zorunda kaldı koç. Burada da Horakova'ya iş düşüyor. Birsel'in oyunda olmadığı dakikalarda sazı eline alıp takımı doğru oynatması şart.

Angel'a da biraz değinelim. Tam bir 2 ucu keskin bıçak. Bizi de yakabilir, rakibi de. Bazen tek başına intihar timi gibi fast break'te 3 kişinin arasından potaya uzanmaya çalışıyor. Haliyle bloğu yiyor. Ama takım oyununa uyup, sadece görevini yaptığı zamanlarda da harika katkı veriyor. Koç ile yaşadığı tartışma sonrasında herşey bizim için bitebilirdi. Sadece sayı olarak değil ribaund olarak da çok yük çekiyor. Oyun sisteminin içerisinde kaldığı sürece çok iyi Angel. Ama maalesef o sistemin içerisinde kalmıyor ve çok zorlama atışlara yöneliyor. Toplam 53 tane kullandığımız 2 sayılık denemelerin 18 tanesi Angel'a ait. Takımın toplamının 3 te 1'i. İnanılmaz bir rakam. Bi takımın kullandığı topların 3 te 1 'ini bir oyuncu kullanabilir mi yahu ? İsabet ettirdiği 2 lik şut sayısı ise 5. Böylesine kritik bir maçta 5/18 facia bir yüzde.

Bu maçta faydalanamadığımız, süre vermediğimiz diğer bir şutör yıldızımız da Anete Zogota. O da ritmini bulduğunda harika bir yüzde ile atıyor ama bu kadar çok top kullanmak isteyen oyuncuların olduğu bir takımda Anete'nin ritmini bulacak kadar top kullanması da kolay olmuyor. Bir şekilde ne yapıp edip Anete'den katkı almamız lazım bu seride. Yoksa 6 kişinin katkısıyla bu seriyi kazanmak çok ama çok zor.

Maçın son periyodunda tam deplasman takımının yapması gerektiği şekilde, doğru yerde doğru zamanda farkı 14 sayıya kadar çıkarttık. Hücumdaki doğru tercihlere, iyi savunmayı da ekleyince fark kendiliğinden oluştu. Derken hakemler + Gülşah devreye girdi. Hakemlere şunu hatırlatmak lazım, farkın açtık diye, bizim hücumlarımızda Galatasaray'ın yaptığı sert müdahelelere faul çalmamak gibi bir durum olamaz. Aynı şekilde farkı açtık diye, biz savunma yaparken basit dokunmalara faul çalmanız da gerekmez. Sizlerin hakem olarak maçı kafa kafaya getirmek - devam ettirmek gibi bir misyonunuz yok. Sizin gördüğünüzü skordan bağımsız olarak çalmak gibi bir göreviniz var. "Aman nasıl olsa fark var" diyerek taraflı düdük çalıp, oyunu dengeye getirmeye çalışırsanız, orada buram burak eyyam yaparsınız. Neyseki son topta Işıl'ın stepsini Recep Ankaralı yakalayabildi de takımın onca emeği boşa gitmedi. Ama hakemlerin bu "fark açılınca mağlüpten yana tavır koyayım" durumunun bir benzeri olarak, "Fenerbahçe nasıl olsa bi maç kazanıp saha avantajını ele geçirdi, bi sonraki maçta Galatasaray lehine rahat çalarız" tarzı bir düşünceye girerlerse durum hiç hoş olmaz. Umarım ortada adil bir yönetim olur.

Son olarak Esmeral'in kaçırdığı faulleri de eklemeyi unutmayalım. Çok hayati serbest atışlarda o ana kadar 5/6 atan Esmeral, son 4 serbest atışın 3 ünü kaçırınca maç gidiyordu. Bu tarz maçlar konsantrasyon kaybına gelmez, aman diyelim. Koç da zaten ani bir müdahele ile onu kenara alıp Zogotayı oyuna aldı ki, bu da koçun ne kadar oyunun içerisinde olduğunun bir göstergesidir bana göre.

Netice itibari ile, her şekilde çok zor şartlar altında, moralsiz ve dağınık geldiğimiz bir final serisinin ilk maçından, muhteşem bir zafer ile ayrıldık. Artık ipler bizim elimize geçti. Şimdi burada 2 ihtimal var serinin 2. maçına nasıl bir motivasyonla çıkacağımız hakkında. Eğer "nasıl olsa bi maç kazandık, evimizdeki 2 maçı kazansak bize yeter, bu maçı almasak da olur" gibi bir motivasyon ile çıkarsak, sonuç bizim için hüsran olur. Ama adım gibi eminim ki, oyuncular böyle düşünse bile koç buna müsade etmez. Burada rakibin nasıl bir psikolojide olduğu da önemli. İlk maçı verdik seri gitti şeklinde düşünürlerse işimiz kolaylaşır. Ama "Fenerbahçe'nin bizi burada yendiği gibi, biz de Fenerbahçe'yi orada yenebiliriz" düşüncesiyle gelip maça daha fazla asılırlarsa kötü. Ki muhtemelen de böyle geleceklerdir. Bizim ne yapıp edip, ilk maçtaki disiplini bozmadan, aynı şekilde mücadele edip, işi daha da kolaylaştırmamız lazım. Taraftar baskısı, 2. maçın hafta ortası olması ve ilk maçı Gs'nin kaybetmesi nedeniyle çok daha az olacaktır. Şartların daha lehimize olduğu bir ortamda bir galibiyet daha çıkarırsak, işte o zaman öldürücü darbeyi vurmuş oluruz. Şu anda attığımız tokat fazlasıyla yaraladı, ama öldürücü darbeyi vurmamız şart. Nasıl olsa deplasmanda bir maç kazandık psikolojisine girmeden, aynı disiplin ile 2. maçı da oynamalıyız.

Bu seriden şampiyon olarak çıkarsak, son zamanların en ama en anlamlı şampiyonluğu olacak. Zira federasyonuyla, doping kuruluyla, sağlık kuruluşlarıyla hazır bir şekilde bizim şampiyon olamayıp, dominasyonumuzun bitmesi için avuçlarını oğuşturup bekleyen çok fazla insan var. İnşallah hepsine gereken tokadı bu seri sonunda vuracağız.

Bir kez daha bu deplasmandan çıkan galibiyet için teşekkürler kızlar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder