20 Ocak 2011 Perşembe

Ekstra katkı dedikleri...


Sevgili Çınar ile birlikte hayata geçirdiğimiz blog'umuzun açılışına böyle bir destansı galibiyet ile başlamak hakikaten keyif verici. Elimizden geldiğince, dilimizin döndüğünce Fenerbahçe üzerine nacizane yorumlarımızı yapmaya çalışacağız. Umarım güncel - takip ederken keyif alınan - blog çokluğunda karambole gitmeyecek bir kayıt defterimiz olur.

Bu geceki muhteşem galibiyetin anlamı çok büyük. Kuralar ilk çekildiğinde hemen hemen herkes 6 maç için tahminler yürütmeye başlarken, "içeride hepsini yensek, deplasmanda da bi Zalgiris galibiyeti bi de üstüne ekstra Valencia galibiyeti olur mu acaba, Olympiacos ile de 2 li averaja kalıp liderliği kovalayabiliriz belki " diye düşünürken, en iyimserlerin bile deplasmandaki Olympiacos maçı için galibiyeti beklemediği bir ortamda, geçen senenin finalistini, kendi evinde, 20 maçlık galibiyet serisinin sonunda (ki o maç da 1. grupların son maçı olan, grupta liderliği garantiledikleri, tabiri caiz ise gazozuna oynanan Le Mans maçıydı) tarihe not düşülecek güzellikte bir galibiyet ile devirdik.

Maç analizine geçmeden, hemen hakemler ile alakalı iki laf edelim, sonraya kalmasın. İşallah kalan her maçımızda deplasmanda böyle hakemler ile oynarız. Oly'nin salonu "Peace and Friendship", Pao'nun "O.A.K.A'sı" kadar baskılı olmasa da yine de Yunanistan deplasmanı, Yunanistan deplasmanıdır. Böyle kiritk bir deplasmanda, özellikle çaldıkları faul düdükleriyle hatasıza yakın performans sergileyen İspanyol - Polonyalı - Fransız hakemleri tebrik etmek lazım.

Maçın özeti yazının başlığında yazıyor aslında. Hani çoğu kritik maçı yorumlarken, "kenardan gelen X oyuncunun ekstra katkısı çok önemliydi" derler ya, 84 sayının 41'ine ilaveten 33 ribaund'un da 16 sı, ilk 5 harici oyunculardan gelince, kenardan gelen bütün oyuncuların oyuna katkısını ekstra olarak niteleyebiliriz.

Olympiacos gibi bir takımı deplasmanda yenmek için, bir sürü faktörün bir araya gelmesi gerekiyor.

1) Kesinlikle iyi savunma yapmalısınız ve rakibin ekstra şut soktuğu gününde olmaması lazım.

2) Rakibi savunmada durdurduktan sonra hücumda da üretken olup iyi bir yüzde tutturmanız gerekir.

3) Faul problemine girmemeniz gerekir.

4) Bütün maçı harika oynasanız bile, en ufak bir konsantrasyon kaybı yaşamamanız gerekir, 2 dakikada 10-0 lık seri ile bir anda maç elinizden uçar gider.

5) Serbest atış yüzdenizin kesinlikle %75 in üzerinde olması gerekir.

6) Hakemlerin deplasman takımını kesinlikle ezdirmemesi gerekmektedir.

7) Gereksiz top kayıplarından mümkün olduğunca kaçınmak gerekir.

8) Bench'ten gelen oyuncuların mutlaka katkı sağlayıp, makine düzenindeki işleyişi bozmaması gerekir.

Bu akşam yukarıdaki unsurların bir çoğunun bir araya geldiğini gördük. Aslında bu kritik zaferin habercisi Barcelona maçıydı. 2 maçı karşılaştırdığımızda birbirlerinin tıpatıp kopyası olduğu görülecektir. Çok doğru belirlenen maç stratejisi neticesinde sürekli kafa kafaya giden maçı, aslında rakibin uzmanlık alanı olan bir şekilde, son periyotta alıp götürdük.

Fenerbahçe basketbol takımı, Tanjevic - Spahija değişikliğinden sonra, Aydın Örs'ün de katılımı ile adeta kabuk değiştiriyor. Kendinden üst düzey takımlara karşı mağlübiyeti baştan kabullenip, 30-40 sayı farkları bile görmüş takımın yerine, kendinden üst düzey takımlara da deplasmanda kafa tutan, hatta onları yenebilen bir takım haline gelindi. İnsan bu günleri görünce, "yazık Tanjevic ile kaybedilen zamana" demeden geçemiyor.

Galibiyeti getirenler ;

- Oyunun çok kısa periodları haricinde muhteşem bir savunma.

- Hücumda ne olursa olsun oyun disiplininden kopmama, 24 saniyeyi sonuna kadar kullanıp doğru tercihi bulma, erken şut atıp da rakibin fast break bulma şansını engelleme.

- En ama en önemlisi, ekstra katkılar. Misal Ukic'in liderliği, Ömer'in hem savunması hem hücumu gibi olaylar bizim için artık alışılagelmiş bir durumken, Tomas'ın skor + ribaund katkısı, Oğuz'un serbest atışlardaki katkısı, Cholet maçı haricinde bu sene yokları oynayan Emir'in %100 lük bir isabet ile oynayıp buna 7 ribaund, 2 asist eklemesi, Ukic'in yokluğunda Saras'ın özellikle 2. yarıda takımı iyi idare edebilmesi, bütün bunlara ek olarak, "bula bula bunu mu buldular" denilen, twitte'lerinin hastası olduğumuz Sean May'in hem savunma hem de hücumdaki çok çok ekstra katkıları.

- 8/10 gibi inanılmaz yüksek bir 3 lük yüzdesi.

- 20/27 serbest atış isabeti.

Bütün bu güzelliklere, hakemlerin maçı iyi idare etmesi ve rakibin de iyi oyununa müsade etmememiz eklenince, ortaya 14 sayılık muhteşem bir fark çıktı.

Açıkça konuşmak gerekirse, Kaya'nın büyük bir sorumsuzluk yapıp, 4. faulünün ardından teknik faulle 5'leyip, Mirsad'ın da sakatlık nedeniyle yokluğunda, pota altını sertlikten mahrum bırakmasıyla maçın çok zora girdiğini düşünmüştüm. Ama onun yokluğunda takım ribaund yükünü de, savunma sertliğini de beraberce harika bir şekilde paylaştı ve pota altından da katkıya ihtiyaç duyulan noktalarda Sean May sahneye çıktı.

İç şut - dış şut dengesi harikaydı, şut tercihleri yüzdeden de görüldüğü gibi muhteşemdi, içeriye yapılan penetreler, savunmanın dengesini bozmaktan da öte, yardımlar gelmeyince çok kolay bir şekilde ya turnike ile sayıya, ya da kolay çalınan faul düdükleriyle yine sayıya dönüştü. Yunanistan deplasmanında 27 kere serbest atış çizgisine gitmek çok kiritk bir rakam. Takımın hücum mentalitesinin ne olduğunu açık bir şekilde ortaya koyuyor.

Bunun haricinde Saras ile oynamaya henüz hazır olmayan oyuncular var, özellikel de uzunlar. Saras 8 dakikada 5 top kaybı yapmış gibi gözükse de, aslında bunlar Saras'tan çok, o pasları beklemeyen uzunların kabahati sayılabilir diye düşünüyorum. Saras ile oynayacakken gözünü dört açmak mecburiyetindesin. Zira o adam sana hiç beklemediğin anda muhteşem asistleri yapabilecek yetenekte bir beyin. Bizim uzunlarda Kaya haricinde Jasikevicius'u anlayan veya onu kullanabilecek tarzda bir oyuncu yok maalesef. Oğuz - Lavrinovic - Mirsad - May, dikkat edin hepsinde perdelemeler yalandan ve aşağıya doğru devrilmek yerine, yukarı doğru post bölgesine ya da 3 lük çizgisine kaçacak şekilde. Halbuki 2 li oyunlarda uzunun aşağı devrilmesi ile çok daha rahat sayı bulabilmek mümkün. Eminim koç Jasikevicius ile oynamaya alışmak üzerine daha çok kafa yoracaktır uzunlar ile alakalı.

Ribaund - asist - top kaybı gibi rakamların birbirine çok yakın olduğu bir gecede, harika ve değerli bir galibiyet aldık. 19 top kaybı bizim için çok ciddi bir rakam, buna dikkat etmek lazım. Bunun haricinde yılların Euroleague oyuncusu Kaya'nın yaptığı olay bize pahalıya mal olabilirdi ama olumlu yönlerimiz çok fazlaydı.

Şimdi elde kağıt kalem, bütün hesaplar yeniden yapılıyor. Artık grup liderliğini daha rahat dile getirecez. Ama tedbirli olmakta da fayda var. Barcelona örneğindeki gibi, Olympiacos da bizi İstanbul'da yenebilecek kapasiteye fazlasıyla sahip bir takım, özellikle top 16 da takımların vites arttırdığı bir turda, ilk maçta deplasmanda Olympiacos ile oynamak, sonrasında da üst üste 2 maç içeride oynamak bizim için büyük avantaj. Umarım okyanusu geçip derede boğulmayız. Bu galibiyet ile içeride oynadığımız her maçı kazanarak grup liderliği elde etmek gibi bir şansımız oluştu. Final 4 yolu için grup liderliğinin önemini belirtmeye gerek yok. Final 4 u dile getirmek için henüz çok erken, ama tüm Fenerbahçeliler şu anda emin olun bu heyecana kendilerini kaptırdılar bile.

Bu yaşadıklarımız güzel bir rüyaysa, bu rüya bitmesin, sonu da Barcelona olsun...

1 yorum:

  1. Levincim,

    Ellerine saglik,

    Ben de nereden maci okurum sabah sabah derken iyiki blogu acmisiz dedim:)

    Ya inanilmaz bir glaibiyet, hani denicek hic bir sey yok,

    Ozellikle Tomas(takip edebildigim kadariyla bir suredir fazla yoktu), Sean May ve Emir'in devreye girmesi harika olmus. Bir de Lavrinovic'i devreye alabilsek.

    Saras'in ise top kayiplari onemli degil, eminim assistlerini en kritik maclara saklamistir.

    Bu arada 8/10 3luk muhtesem de asil 20/27 serbest atis nedir ya, Fenerbahce icin 15/27'nin ustu basari sayilmali helede Yunanistan'da:)

    Sevgiler,

    YanıtlaSil