12 Şubat 2011 Cumartesi

Aziz Yıldırım ile motivasyon saati


Fenerbahçe futbol takımı, ligin 2. yarısının başlaması ile birlikte olumlu anlamda bambaşka bir hava yakalamış vaziiyette. Çok güzel oynamasak da deplasmanda gelen Antalya galibiyeti, ardından savaşarak - gücünün tamamını ortaya koyacak mücadeleyi göstererek kazanılan Trabzonspor maçı, en son olarak da "acaba bunların devamı gelecek mi ?" diye endişelendiğimiz ve endişelerimizi boşa çıkarıp bizleri umutlandıran, geriye düşmemize rağmen deplasmanda 2 fark ile kazanılan bir Manisa maçı. Takımda gözle görülür bir şekilde bir değişme var. E peki transfer de yapılmamışken, ne değişti bu takımda ?



Cevap basit. Motivasyon. Son 4 senede son anda kaybedilen 2 şampiyonluğun ardından ben ne taraftarın ne de oyuncuların hala kendilerine gelmiş olduğunu düşünmüyordum. İlk yarıda hayalet gibi gezinen takım ortadaydı zaten. Yeni Malatya maçından bu yana neler oldu peki ? Takım sahada daha fazla koşuyor, herkes birbirinin açıklarını kapamak için daha fazla özen gösterip mücadele ediyor, ilk yarıda sahada varlığı belli olmayan Andre Santos bile bi istekli oynuyor. Görünen o ki takımdaki arkadaşlık ilerlemekte ve takım olabilme yolunda önemli adımlar kat edilmekte.

Bireysel olmayan sporlarda yani takım sporlarında, iyi bir hava yakalamanın ve motivasyonun başarıya giden yolda çok ama çok büyük etkisi olduğunu düşünenlerdenim. Öyle ki, sahaya çıkan 11 maçı kazanmak için yanıp tutuşan oyunculardan oluşuyorsa, sahadaki dizilişinizin çok da abuk birşey olmadıktan sonra pek de önemi olmaz diyebilirim. Bizim başkan da bu işi çok iyi bildiği için, devre arasında katıldığı bütün programlarda da bahsettiği üzere, bu işe el atmış durumda.

Birazdan anlatacağım sistemin doğruluğunu kesinlikle savunmuyorum ve yanlış olduğunu da üstüne basa basa söylemek istiyorum ama ne yazık ki Fenerbahçe'de sistem böyle işliyor, sonunda ilginçtir ki başarı da geliyor. Şu an futbol takımı - teknik ekip - yönetim - başkan 4 lemesinden (başkanı yönetimden ayırıyorum, zira Fenerbahçe'de ikisi çok ayrı kavramlar) şampiyonluk için en motive olmuş kişi kesinlikle Aziz Yıldırım. Aziz Yıldırım bir şekilde bu motivasyonunu oyunculara aşılamaya çalışıyor. 2. yarı başlamadan katıldığı programlarda sürekli "müdahele edecem", "o kadar parayı biz harcıyoruz sonra da müdahele etme diyorlar, bu benim hakkım" şeklinde açıklamalarını gördükten sonra başkandan bir hamle bekliyorduk. Bu hamle zaman saman hakemlere - federasyona karşı oluyor, zaman zaman da takımı hareketlendirmeye yönelik.

Türk futbolcularında ve Türkiye'ye gelip yerlilere hemen adapte olan yabancı futbolcularda bu motivasyonsuzluk olayını çözmekte zorlanıyorum. Asıl yapması gereken iş olan sahada çıkıp mücadele ederek iyi bir futbol ortaya koyması için birilerinin onu ekstra motive etmesini bekliyor. Bu zaman zaman sözlü oluyor, zaman zaman prim ile oluyor. Yahu bu zaaten senin görevin arkadaşım. Kimsenin seni o havaya sokmasına gerek yok, sen zaten aldığın para karşılığında sahada top oynarken bazı şeyleri yapman gerekiyor. Bir maç kazanıldı diye bu kadar büyük primler verilmesini de çözemiyorum. Daha doğrusu oyuncuyu agza getirip iyi oynatmak için prim verilmesini hiç anlamıyorum. Bu zaten oyuncunun görevi. Çıkar çok ekstra işler yapar, sene sonunda büyük bi başarı elde edilir, buna göre verirsin ekstra bişeyler. Hani futbolcular diyorlar ya, "Galatasaray maçları öncesinde ekstra motivasyona ihtiyacımız yok, zaten biz kendi kendimizi motive edebiliyoruz" diye. Sevgili futbolcu arkadaşlar, bunu her maç için kendinize görev edinseniz aslında herşey ne kadar da kolay ve güzel olacak.

Her neyse biz konumuza dönelim. Başarının takım ruhu ve motivasyondan geçtiğini çok iyi bilen başkan son birkaç haftadır bu yönde çalışmalar yapıyor. Geçen hafta kendi deyimiyle "9 kuşak" Fenerbahçeli futbolcuları bir araya getirdi. Belki birazcık da şunu demek istedi, "görün bakın bu adamlar zamanında forma aşkı için ne şartlarda ne paralara oynadılar, nasıl mücadele ettiler, nasıl efsane oldular". Etkili olabileceğine inandığım bir yöntem. Bu haftaki önemli Kayseri maçından önce de yukarıdaki resimde gördüğünüz gibi futbolcular - yönetim bir balık restoranında yemek yemişler, Acun ve Cem Yılmaz gibi 2 ünlü ismi de beraberlerinde getirmişler. Bu da yine takım ruhunu pekiştirmek, içeride eğlenceli güzel bir hava yaratmak, takımı stresten biraz uzaklaştırıp beraberce keyifli vakit geçirmek amacıyla organize edilmiş güzel bir yemek.

Şimdi kafamı karıştıran şu. Bir futbol takımının organizasyonunda, bu takımı motive etmek, onlara takım ruhunu aşılamak, başkanın görevi midir ? Bu takımla sürekli dip dibe yaşayan, beraber vakit geçiren teknik direktör ve ekibinin işi değil midir bu ? Ayrıca yukarıda dediğim gibi, bir futbol takımının da motive olmak - takım ruhunu yakalamak için bu tarz organizasyonları ihtiyacı mı olmalı ? Bu iş nereye kadar gidecek ? Kayseri engelini de geçtik diyelim ki, Beşiktaş maçı öncesi ne olacak ? Bu iş böyle haftalık motivasyon zorlamaları ile nereye gidecek. Bu motivasyon organizasyonları kesinlikle çok işe yarıyor, takımın 2. devre başından beri yakaladığı hava - ortaya koyduğu mücadele resmen ortada. Ama bu sistem doğru sistem değil.

Dünyanın hangi kulübünde bir başkan futbolcularını motive etmek için böylesine kendini parçalar ? Aziz Yıldırım Fenerbahçe'yi çok seviyor, şüphemiz yok. Sene sonunda şampiyon olmak için de elinden gelen herşeyi yapmaya çalışıyor, buna kesinlikle birşey diyemeyiz. Ama doğru sistem bu mudur ? Bu işler başkanın görevi midir ? Burada başkan, teknik direktörü yok saymıyor mu ? Teknik direktör takımı bu havaya sokmayacak kapasitede mi ? En önemlisi, kişilere dayalı bu düzen daha ne kadar devam edecek ? Futbolcuya dayalı düzenden son zamanlarda oldukça şikayet eden başkan, acaba biraz da 13 senelik başkanlığı döneminde, bu sistemin yerleştiricisi olmamış mıdır ? Aziz Yıldırım ile geçen 13 senede maalesef futbol takımında yerleşmiş belirli bir sistem yoktur. Aykut Kocaman tercihi kendisine sorulduğunda, "hep yabancı denedik, bi de yerli deneyelim" ve "yerli hocayı göndermesi daha kolay" cevaplarını alınca, zaten kulüpte inanılmaz bir sistemsizlik ve tek kişinin karar mercii olduğunu görebiliyoruz.

Tekrar söylüyorum, Aziz Yıldırım Fenerbahçe'yi çok seviyor, sene sonunda şampiyon olması için de elinden geleni yapmak istiyor ama ne yazık ki bütün bunlar günü kurtarmaya yönelik çabalar. Esas yapılması gereken futbolcuya dayalı olmayan düzenli bir sistem oturtmak. Oturtamayınca işte böyle "her hafta bu çocukları nasıl motive ederiz" diye kara kara düşünüp bir organizasyon planlamak durumunda kalıyorsunuz. Yurt dışına çıkan "lejyonerlerimiz" nep ne diyor ? "Biz burada başkan kimdir,nedir bilmeyiz, adını 2-3 kere duymuşuzdur, suratını da senede 1 ya da 2 kere görmüşüzdür". Doğru yönetilen bir kulüpte de zaten başkanların bu kadar çok medyada, soyunma odalarında görünmesine gerek yoktur. Bu işler hep teknik ekip ve sportif direktörlerin işidir. Umarım birgün Fenerbahçe'de bu futbolcuya dayalı sistem sona erer, her futbolcu zaten asli görevinin Aykut Kocaman'ın söylediği gibi "iyi antreman yapmak ve sahada iyi oynamak" olduğunu hatırlar, bir maçı kazanmak için de 1 milyon doları bulan primler vermeye gerek kalmaz.

Dipnot: Bu arada resimde Cem Yılmaz'ın elindeki karta dikkat ettim bi an, acaba hesabı Cem Yılmaz'a mı kitlediler diye düşünsem de, sonrasında elindekinin "taraftar kart" olduğunu farkettim.

Kayseri maçında 14 şubatta sevgimizi haykırmak için tribünlerde buluşmak ümidiyle...

2 yorum:

  1. 2 mactan sonra bir seyin degistigi kararina varmamak lazim aslinda. Aragones doneminde 3 mac ust uste kazanip puan farkini bayagi indirmistik bir ara, takim degisti deniyordu. Gecen sene tam ikinci devre basinda Kayseri ve Sivas'i muthis oynayarak yendik, takim acildi diyordu herkes, sonra Lugano sakatladi 5-6 hafta galibiyet alamadik, o ara gitti sampiyonluk. Takim toparlandi demek icin daha cok erken.

    YanıtlaSil
  2. Yok zaten takım teknik - taktik açıdan düzeldi demek istemedim, ama üstlerinde o umursamaz havayı attıkları açık. Yani bişiler değmiş. Buna da azizcilin diyorlar işte. Geçen sene de son bilmem kaç hafta önce samandıra ziyaretleri başlamıştı, öyle bir motive olmuştu ki takım, 8 hafta gol yemeden galip geldi. İşte takımın böyle motive olması için başkanın devreye girdiği bir yöntem çok garibime gidiyor. Başka nerede vardır başkanın takımını motive ettiği bir sistem. Olsa olsa teknik direktörün görevidir bu :)

    YanıtlaSil