4 Şubat 2011 Cuma

Ezeli rekabetin keyfi kaçıyor




Yazıya başlarken söyleyeyim, son birkaç senedir Galatasaray'a karşı beraber yarıştığımız her branşta erkek bayan farketmeksizin alınan galibiyetlerden sonra ortaya çıkan, sosyal medya vasıtasıyla "oh Galatasaray'ı yine yenmişiz be abi, du bi makara yapalım şunlarla" diyenlere uyuz olurum. Fenerbahçe, sadece Galatasaray maçlarında arkadaşına karşı kendini üstün hissetmeni sağlayacak, onlarla dalga geçmeni sağlayacak anlık bir eğlence aracı değildir. Bütün sene voleybol - basketbol takip etmeyip, bi Galatasaray maçı ile bu takımları ve branşları hatırlayanlara gıcık olduğumuzu belirtelim ki, yazının başlığından ötürü insanlar da bize antipatik bir önyargı ile bakmasın.


Şu bir gerçek ki, Aziz Yıldırım geldikten sonra kendisinin vizyonu sayesinde Fenerbahçe'nin futbol kulübü değil spor kulübü olduğu gerçeğini daha rahat kavramaya başladık. Amatör şubelerdeki başarılar onun eseridir demiyorum kesinlikle. Ama onun getirdiği vizyonun ürünüdür lafını rahatlıkla kullanabilirim. Bugüne kadar her gelen yönetimin sırtta kambur olarak baktığı, rakiplerin domine ettiği branşları aldı önce Türkiye'de domine edecek ardından da Avrupa'da derece elde edecek seviyelere taşımada gerekli vizyonu ortaya koydu. Yani basket ve voleybol takımlarımızın yerel ve ulusal bazdaki başarıları ile Galatasaray'a karşı olan üstünlükleri aslında çok da eskiye dayanmıyorken, bu birkaç senelik domine edici galibiyetleri kötü amaçlı kullananları hoş karşılamıyorum. Hele ki bu akşam mücadele ettiğimiz branş olan kadın basketbolunda, rakip Galatasaray'ın bir zamanların yenilmez armadası ve hala şampiyonluk sayısı bizden fazla olan (11-8) bir ezeli rakip olduğunu unutmamak lazım sosyal medyada "status" paylaşırken.

Bu açıklamaları yaptıktan sonra, yazının başlığında samimi olduğumu belirtmekte fayda var. Bir Fenerbahçe taraftarı olarak Galatasaray'ı her yendiğimiz branştaki her mücadeleden accaip keyif alsam da, bunun bir seriye bağlanması ve çok rahatlıkla - büyük farklar ile gerçekleşiyor olması artık işin tadını biraz kaçırmaya başladı. Benim tercihim kesinlikle kafa kafaya giden maçlar sonucunda alıancak galibiyetler. En azından rakibin gücünün bize denk olabildiği mücadeleler yapabilirsek, emin olun o maçları kazanmak hepimizi daha mutlu edecek. Burada son 10 senede güç dengesini olumlu yönde bozan taraf kesinlikle Fenerbahçe. İşin güzel tarafı Fenerbahçe bu yatırımı sadece yerel bazlı düşünüp, "Galatasaray'ı yeneyim de gerisi önemli değil" diyerek yapmadı. Fenerbahçe vizyonunu Avrupa - Dünya şampiyonluğu üzerine kurdu. Çok da iyi yaptı. Uzun lafın kısası, Galatasaray'ın son senelerde amatör branşlardaki Fenerbahçe'ye karşı aldığı sonuçlar zaten Galatasaray taraftarını memnun etmiyor ve Galatasaray taraftarını iğrenç bir psikolojiye sokuyor ama beni bir ezeli rakibi olarak bu kadar mücadele etmeden kolay kazanılan maçlar çok da mutlu etmemeye başlıyor.

Maçın analizine geçecek olursak, maça damgasına vuran Fenerbahçe'nin savunması ve 3 lük yüzdesi oldu kısaca. Basketbolda şu bir gerçek ki, iyi savunma beraberinde bir şekilde iyi hücumu da getiriyor. Fenerbahçe ilk maçın 2. yarısında yapmaya başladığı iyi savunmayı bu maçın 3 periyodunda devam ettirdi. 3. periyod bittiğinde Galatasaray'ın bulabildiği sayı sadece 28 idi. Burada hem Fenerbahçe'nin inanılmaz savunma gayretinin hem de Galatasaray'ın hücumda 1-2 oyuncunun eline bakmasının etkisi var. Fenerbahçe takım halinde savunmayı çok iyi yapıp, savunma kaymalarını da doğru yapıyor ama Galatasaray da yakaladığı pozisyonları değerlendirebilecek Fowles ve Augustus'tan başka oyuncu yok. Fowles'a top indiğinde gelen 3 lü sıkıştırmaların çoğunda Fowles ilk maçta yaptığı top kayıplarının aksine bu sefer topu doğru isimler ile buluşturdu ama Galatasaray bugün 2/18 gibi bir 3 lük yüzdesinde kalınca fark kaçınılmaz oldu. Galatasaray ilk maçta Augustus'un yanına 2. bi skorer çıkaramamıştı, bugün de Fowles'ın yanına 2. bir skorer çıkaramadılar. Fenerbahçe'ye karşı tek skorer ile birşeyler yapabilmeniz mümkün değil. Son periyodda Fenerbahçe eğer işi rölantiye almasa ortaya Avrupa kupalarının en farklı deplasman galibiyeti bile çıkabilirdi.

Savunmayı mükemmel yapan Fenerbahçe'nin hücum organizasyonlarını da bu akşam resmen ağzım açık izledim. Deplasman olması ve derbi olması nedeniyle rakibin özellikle savunmada daha dirençli olmasını bekliyordum ama Fenerbahçe öyle bir hücum etti ki, Galatasaray'ın yapacak hiçbirşeyi kalmadı. Direnç daha maçın başında yerlerdeydi. Topu öyle güzel dolaştırıp doğru şutu o kadar iyi bulduk ki, böylesine üst düzey olması gereken bir maçta çok ama çok kolay sayı imkanı yakaladık. 8/11 lik 3 sayı yüzdesi (%71) dış atıcıların iyi olmasından öte topun iyi dolaştırılıp doğru pozisyonların bulunduğunu gösterir. Nerdeyse her hücumda top herkesin eline değiyordu. Statik değil hareketliydik her hücumda. Pota altı - dış şut oranlaması oldukça iyiydi. Rakibin eksiklerini artık çok iyi ezberlediğimizden ötürü bu sezon oynanan 4. maçı da rahatlıkla kazandık. Ribaundlar'da da 40 - 23 gibi nerdeyse 2 kata yaklaşan ezici bir üstünlüğümüz olduğunu da belirtelim, iyi şut yüzdesinin yanında rakibe 2. şans sayısı vermemek de önemliydi.

Fenerbahçe önce Diana'yı sonra da Penny'i kaybedince (gerçi Semih Özsoy "bugün gelse oynar, sözleşmesini feshetmedik henüz" dese de) Avrupa şampiyonluğu amacıyla başlanan sezon hayal kırıklığına dönüşecek gibi bir önyargıya kapıldık çoğumuz. Ama yerlerine Letonyalı Anete Jekabsone ve Mc Coughtry getirildiği gibi bir de Tammy takviyesi yapılınca Avrupa şampiyonluğu vizyonundan vazgeçmediğimizi görebiliyoruz. Üstüne bir de bu isimler çok çabuk ve kolay adapte olunca Fenerbahçe bu sorunlu süreci açıkçası beklenenden çok ama çok daha iyi bir şekilde atlatıyor. Şu da bir gerçek ki Penny ile Diana gidince diğer oyuncuların kapasiteleri biraz daha fazla ortaya çıkmaya başladı. Penny ile Diana varken sanki "sadece bu 2 oyuncu çok üst düzey, diğerleri vasat, bu 2 li giderse Fenerbahçe biter" gibi bir imaj vardı. Ama gerçek öyle değildi. Kadrodaki her oyuncu çok kaliteli. Bu muhteşem 2 li gidince diğer oyuncuların da gerçek performansı ortaya çıkmaya başladı ve Fenerbahçe daha bi takım oyunu oynamaya başladı. Aman giden 2 linin ardından konuşuyor gibi olmayalım, o 2 sinin yeri kalbimizde çok ayrı. Gönül bu Avrupa şampiyonluğu iddiasını onlarla yaşamak isterdi kesinlikle. Ama onlar gitti diye de defteri kapatacak halimiz yok. Hedef hala aynı Avrupa şampiyonluğu.

Bayan takımının son bi kaç maçtaki hücumlarının erkek basketbol takımına oldukça benzemeye başladığını düşünüyorum. Hatta daha da öteye gidip bu 2 takımın karakterinin birbirine çok benzemeye başladığını görüyorum. Kadroya bakınca da aslında bu kadronun kötü oynamak gibi bir ihtimali de yok ki. Oyuncular inanılmaz alternatif özellikli oyuncular. Matovic ve Nevriye'nin içeriden çok iyi oynama yetenekleri olduğu gibi, dış şut - yüksek posttan şut gibi tehditleri de var. Bu da onları savunulması imkansız yapıyor. İçeriyi kapasalar dışarı çıkıyorlar. Mutlaka rakibin dengesini bozuyorlar. Anete ile Angela'nın (bu 2 liye Birsel ile Esmeral'i de ekleyebiliriz) penetre kabiliyetleri çok üst düzey. Anete'nin solak olması rakipler için daha da bir dezavantaj. Bu kadar iyi penetrecilerin olduğu takımda Anete - Esmeral gibi harika ceza atışları yapan nokta şutörleri de ekleyince ortaya durdurulması imkansız bir takım çıkıyor. Misal rakipteki Fowles'ı 2 li hatta 3 lü sıkıştırma getirerek savunabiliyorsunuz, çünkü o sıkıştırma sonucu Fowles topu dışarı çıkarınca 3 lüğü gönderecek oyuncunun şutunu riske edebiliyorsunuz Galatasaray'a karşı. Ama aynısını Fenerbahçe'ye karşı yapamazsınız. Savunulması inanılmaz zor bir takım oldu Fenerbahçe. Buna bir de çok iyi savunmayı ekleyince Avrupa liginde 12 de 12 olduk.

Şu anda tek dezavantajımız pota altında Nevriye ile Matovic'i dinlendirebilecek, faul problemine girdiğinde ya da yorulduğunda onları onlar kadar yedekleyebilecek bir uzunumuz yok. Nevlin bu 2 liye göre biraz alt seviyede kalıyor. Bakalım Tammy neler yapacak ? Bir de Birsel'in ardından giren yedek guard Horakova bir türlü o düny aşampiyonasındaki MVP performansını gösteremiyor ama bunda bence kesinlikle daha kısıtlı süre alıyor olmasının etkisi var. Bugün istatistik kağıdına baktığımızda Birsel 32 dakikada sadece 3 sayı attı diye görebiliriz ama Birsel bugün takımı öyle oynattı ki, maçın en iyilerindendi diyebilirim. 6 ribaund 5 asist bir guard için çok önemli rakamlardır es geçilmesin. Kısa bir cümle de Esmeral'e. Anete ile birlikte 3 lüklerde Galatasaray'a kabus gibi çöktüler. Rakibin sinirini bozan, direncini kıran dış şutlara imza koydular. Aslıdna bu maçta kimseyi ayırmamak lazım, takım halinde yine mükemmel bir oyun sahneye kondu.

Maçı Fenerbahçe TV'den izlediğimiz için taraftarların seslerini pek duyamadık, ama el kol hareketleri ve kameranın sarsılmasından tepindiklerini anlıyabiliyorduk. 20 farkı bulduktan sonra tepinmelerini çok da anlamasam da maçın başındaki konfeti olayını epey bir anlamsız buldum. Kuvvetle muhtemel akıllarında Yunanistan'daki Aris taraftarlarının salonda yaptığı iştebu şova bir özenme vardı ama buna benzer bişi yapacaksan bari hakkını ver derler adama. Yoksa işte bu resimdeki gibi abuk bir görüntü çıkar ortaya. Tribünlerde güzel görüntülerden her zaman yanayım, ama böyle özenilmiş (son zamanların moda tabiriyle) "ucube" bir görüntüye ne yazık ki olumlu birşey söylemek çok zor. Galatasaray taraftarının basketbola yavaş yavaş eğilmeleri, salonlara gitmeleri güzel ama böle bi "işin" altına giriyorsan, daha güzelini yap ya da hiç yapma derim.


Son 8 için şimdi beklemeye başlıyoruz. Sparta Vidnoje ilk maçı evinde 5 sayıyla kazanmıştı, bugün rövanşta Beretta Famila son 2 dakikasına kadar genelde geride götürdüğü karşılaşmayı, son 2 dakiakda vites arttırarak seriyi 1 -1 e getirmeyi başarmış. Şimdi bi maç daha yapsınlar, birbirlerini yıpratıp yorsunlar işallah diyelim. Sonrasında rakibimiz belli olsun. Büyük ihtimal Sparta olacaktır ama ilk maçı sadece 5 sayıyla aldıklarından, Beretta mutlaka direnç gösterecektir. Bu da bizim işimize gelir her türlü. Sezon başında Penny'nin yanına yapılan Taurasi takviyesi ile dile getirilen Avrupa şampiyonluğu hedefi bu 2 li ayrılınca sekteye uğrar gibi olsa da (en azından kısa bir süre böyle düşünsekte) şu anda hedef tam gaz Euroleague şampiyonluğu. Final 4 için sadece 2 iç saha maçı galibiyeti uzaklıktayız. Final 4'a kaldıktan sonrasını o zaman düşünelim. Şimdilik rakip belli olana kadar bir başka Galatasaray galibiyetinin keyfini yaşamaya devam edelim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder