26 Şubat 2011 Cumartesi

Basketbolda tatsız günler


4-5 gün öncesine kadar basketbolda hem erkeklerde hem de bayanlarda Avrupa'daki final 4'lar için çok ama çok büyük umutlarımız varken, bugün içinde bulunduğumuz nokta hakikaten üzüntü verici. Bayanların 2 maçta da son 4 yılın şampiyonu Spartak'a yenilerek elenmesi, erkek takımının ise 3-0 başladığı Top 16'da çok ama çok büyük bir avantajını kaybedip, işi son maç olan Valencia deplasmanına bırakması, birçok kişide hayal kırıklığına neden oldu. Bu 2 takım için de Avrupa'da muhteşem başlayan sezon, dramatik bir biçimde sonlanacağa benziyor. Öncelikle erkek takımından başlayalım.

Maç yazısını geçe bıraktığımız için özür dileriz. Özel hayattaki bir takım değişiklikler sonucu ve mağlübiyetin de vermiş olduğu moral bozukluğu ile maç yazısı anca bugüne kaldı. Maçtan bahsetmek için maçı hatırladığımda hala içimi bir sıkıntı kaplıyor. Elimizde çok ama çok büyük bir avantaj vardı, ama malesef önce deplasmanda Zalgiris'i yenemeyerek, sonra da evimizde Olympiacos'a karşı 12 sayı önde olduğumuz maçı 15 sayı ile vererek bu avantajı kaybettiğimiz gibi, Valencia da deplasmanda Zalgiris'i yenerek bunu bizim için artık oldukça büyük bir dezavantaja çevirdi. Perşembe günü farkı 12 sayıya çıkardığımız maçta o farkı biraz daha tutabilseydik bugün grup 1.liğini garantileyerek son 8'deydik ve karşı gruptan gelen Siena ile karşılaşıp final 4 için çok büyük avantajı da elde etmiş oalcaktık. Onu geçtim, Zalgiris'i yenseydik, yine son 8 deydik, Oly maçındaki fark durumuna göre grup 1. liği mücadelesi yapıyor olacaktık. Hadi bunu da geçtim, Zalgiris kendi evinde Valencia'yı yense yine son 8'i garantilemiştik.

Ama bu arenada -se -sa larla iş olmuyor ne yazık ki. Kendi işini kendin halletmen gerekiyor ve biz de maalesef bunu başaramadık. Tabi burada ne kadar üzülsek sitem etsek de, aslında takımın kısa sürede top 16 oynayıp, son 8 ve final 4 mücadelesi berebiliyor olması çok ama çok büyük başarı. Ne var ki avucunuzun içinde olan bir başarı böylesine kolayca kaçar gibi olunca ve buna bir de sizden bağımsız etkenler yoğunlukla neden olunca insan üzülmeden hayıflanamadan edemiyor.

Olympiacos maçına iyi başlayamadık. Rakibin uzunlarından Keselj kadroda olmamasına ve Bouruzis de koç tarafından cezalandırılıp kadro dışı olmasna rağmen pota altında maç öncesinde yine üstün olacaklarını tahmin ediyorduk. Ama maçın başında Kaya'nın savunduğu Erceg içeriden değil de, dışarıdan 3 lükleri arka arkaya yollayınca hem de bomboş pozisyonlarda müdafa görmeden bu sayıları atma şansı bulunca koç Kaya için kararını maçın başından verdi ve zaten kısıtlı olan pota altı rotasyonuna bir darbe de o vurarak mevcut kadroda savunma sertliği en üst düzey olan uzunumuz Kaya'yı adeta kenarda bıraktı. (bu uzun rotasyonu sıkıntısında Kaya sadece 14 dakika aldı, Sean May ise 15 dakika) Biz pota altında kolay sayılar yemeyi beklerken, rakibin uzunları potadan uzakta şutlarını atmayı sürdürdüler.

Normalde Vidmar - Mirsad gibi oyuncular sakatlanmışken, işler sakatlık yüzünden bu kadar ters giderken takıma mağlübiyet için kızamam ama Mavrokefalidis ve Erceg gibi oyuncular bizim takımdaki pota altı oyuncularımızdan çok daha üstün özellikli, daha kabiliyetli isimler değil. Erceg bu maçta Euroleague kariyerinin en skorer maçını oynadı, Mavrokefalidis de aynı şekilde Euroleague kariyerinin en iyi 2. skorer maçını çıkarmış. Şimdi bizim için böylesine kritik bir maçta rakibin aslında çok da özellikli olmayan bu 2 oyuncusu "career high" yapıyorsa orada oturup düşünmek lazım biz nerede yanlış yaptık diye. Aslında çok da düşünmeye gerek yok cevap belli. Bu 2 uzun pota altından değil dışarıdan ve yüksek postlardan bizim canımızı yaktılar. İçeride pota altında yaksalar yine bi derece kabul edebilirim. Zira bizim uzun oyuncularımız onlar kadar sert değil. Ama attıkları bomboş şutlara müdafa yapamayacak vaziyetteydiler. Nesterovic 16 sayıyı pota altından attı ama Nesterovic o sayıları atmaya başladığında maç çoktan bizim adımıza psikolojik olarak kopmuştu. Maçın başında pota altında oldukça kötüydü Nesterovic.

Bizim uzunların hantallığı ve yumuşaklığından bahsederken bu maç için Darius Lavrinovic'i ayrı tutmak lazım. Özellikle ilk yarıda yaptığı savunma ve hücuma katkısı ile maçı izlerken yazımın başlığının "hoşgeldin Darius" olacağını düşünüyordum. Böylesine istekli bir savunmayı Darius'tan sezon başından beri görmemiştik, bloklar, 2 li oyunlardan sonra içeri penetre eden rakip kısaları Spanoulis - Papaloukas - Gordon harika savunmasına ek olarak hücumda da yakaladığı 3 lüğü gönderince, "işte bu gerçek Lavrinovic" dedik. Ama diğer uzunlar Oğuz - Kaya - Sean May maça kafa olarak kendilerini vermeyince rakibin uzunları bizi çökertti.

Aslında maçın kırılma noktası rakibin uzun oyuncularının iyi performansı değildi. 3. periyodda hem kısalarla hem de uzunlarla harika bir savunma ritmi yakaladık, bunu hücumda da aynı üretkenlikle değerlendirince farkı 12 sayıya kadar çıkarttık. Ama bu seferki oyun, Fenerbahçe'nin alışılageldiği gibi herkesin skora eşit katkı yaptığı, kadrodaki herkesin sorumluluğu eşit paylaştığı bir oyun değildi. 2. periyotta ve özellikle 3. periyodun ilk 6 dakikasında oyuna damgasını vuran isimler vardı. Tomas - Kinsey - Ukic - Lavrinovic. Bu oyuncular ile harika bir tempo yakaladık. Tabi onlar iyi oynadıkça koç da onları riske etmek istemedi. Tamam Fenerbahçe bugüne kadar her maçını her oyucnusuna rotasyonda nerdeyse eşit süre vererek oynadı ama top 16 ya gelindi mi, özellikle böyle kader maçlarına gelindi mi, biraz öne çıkan isimlerin, maçta ritim tutturmuş isimlerin oyunda kalması doğruydu. 3. periyodun son 4. dakikasına girilirken ne zaman ki Tomas - Ukic - Kinsey dinlendirilmek için kenara alındı, yerlerine Saras - Ömer - Emir girdi, işte maç orada bizim aleyhimize döndü. Bugüne kadar kenardan gelen isimler sürekli maça katkı yapardı, sahadaki 5'in kaldığı yerden oyunu devam ettirirlerdi. Ama Ömer - Sarunas - Emir 3 lüsü bu kritik periyodun sonunu oynamayı başaramadı. Hücumda üretkenliğimiz nerdeyse 0'a dayandı. E rakip de morallenip iyi hücum ettiğinde bizim değişen oyuncularla birlikte savunmamız da havlu attı. Periyodun bitimine 4 dakika varken 12 sayı öndeydik, rakip sadece 6 dakikada yanılmıyorsam 4 sayı bulabilmişti, ama o son 4 dakikadaki oyuncu değişikliklerinden sonra 3. periyodu sadece 1 sayı ile önde tamamlayabildik. Bana göre maçın bizim adımıza kırılma anı, 3 kısanın yedekleri ile değiştiği anda Emir - Ömer - Saras'tan hem savunma hem de hücum anlamında hiç katkı alamamamızdı. Bi ara Spanoulis yürüye yürüye Jasikevicius'un yanından geçip boş turnike atıyordu.

Daha sonrasında 3. periyodun sonunu oynayamamanın moral bozukluğu ile 4. periyoda da kötü başladık. Rakip zaten son periyotları çok iyi oynayan bir ekip, tamamen dağılan konsantrasyon ile Mavrokefalidis gibi bir adamı yıldız yaptık, takip edilmeyen hücum ribaundlarında da Nesterovic rahatça boş pozisyonlarda topu potaya tipledi. Daha sonrasında kenardan gelen Ukic - Tomas - Kinsey o ritmi tekrar yakalayamayınca fark bir anda çift hanelere çıktı ve maç da 15 sayı gibi bir farkla aleyhimize sonuçlandı. Olympiacos son maçta evinde Zalgiris'e yenilmeyeceğinden dolayı açıkçası 2 li averaj bu saatten sonra çok da umrumuzda olmamalı.

Şimdi gelelim maçın İspanyol hakemlerine. Öncelikle bu bir tarihi skandaldır. Gruptaki İspanyol rakibinin gruptan çıkması için tek şansı Fenerbahçe'nin kaybetmesi ihtimaliyken, bu maça hangi akla hizmetle 2 tane İspanyol hakem verilir. 1 tanesinin bile bu maçta olmaması gerekirken, 2 tanesi birden maçı özellikle 1. periyotta ve son periyottaki düdükleri ile katlettiler. Buna ses çıkaramayacaksak neye ses çıkaracaz. 2 İspanyol hakem adeta sahada istedikleri gibi borularını öttürdüler. Biz buna neden engel olamıyoruz. Bizim yöneticilerin eli armut mu topluyor ? Ama yoook, bizim yöneticilerimiz ancak iş işten geçtikten sonra konuşmasını biliyor, tıpkı bayanlarda olduğu gibi. Ona da birazdan değinecem. Ama öyle komik pozisyonlar vardı ki, daha maçın başında 4 tane hatalı yürüme çalındı Ukic ve Saras'a. Resmen hata bulmak için 4 göz ile maçı inceledi İspanyol hakemler biz hücum ederken. Rakibin uzunlarının pota altına çadır kurduğu vakitlerde 3 saniye kuralından bi haber oldular. Lavrinovic maça harika başlayınca bir anda 3. faulu haksızca verdiler. Hele hele bir pozisyonda Sean May'in rakibin elinden tertemiz aldığı bir pozisyonda, pozisyonu yorumlaması gereken hakem eliyle May'in topa müdahelede ettiğini gösterim devam kararı verirken, pozisyon ile alakası olmayan İspanyol sahanın karşısından gelip görmeden pozisyona faul çaldı. Maç içerisinde resmen doğradılar ve ne yazık ki bizim yönetimimiz bu maça 2 İspanyol'un atanmasına engel olamadı. Daha çoook "neden bizim lobimiz yok" diye ağlayıp dururuz.

Yazı yine çok uzun oldu ama içimiz dolu, bu kadar yakınımıza gelen top 8 ve hatta final 4 şansını resmen kaçırmak üzereyiz. Artık lobi mobi dinlemeden, son maçta Valencia'yı o deplasman atmosferinde bir şekilde yeneceğiz. Bizim takım inanırsa bunu yapar, deplasmanda istediğimiz zaman iç sahadan nasıl da daha kontrollü ve bilinçli oynadığımızı Oly ve Barça gibi üst düzey maçlarında gösterdik. Bugüne kadar deplasman maçlarındaki hakemler de kesinlikle iç saha hakemlerinden daha iyiydi. Gerçi son maç için yine bir skandal atama bekliyorum ve bizim yöneticilerimizin bu konuda çalışma yapması gibi bir ihtimal olmadığını düşünüyorum ama yine de son maç için içimmizde oldukça umut var. Yenelim, kendi işimizi kendimiz görüp bitirelim. Sonrasında Real Madrid ile 5 maçlık seriye girişelim.

Bayanlara gelecek olursak, bugüne kadar nağmağlup gelen takım, olmayacak olayların peşi sıra gelmesi ile 2 maçta son 4 yılın şampiyonuna yenilerek yine çeyrek finalde elendi. Bayanlarda bu kaçıncı çeyrek finalden elenip final 4'u kaçırdığımız sene oldu ben artık sayamıyorum ama yine aynı yerde elendik. Burada takıma çok fazla kusur bulmak mümkün değil. Öncelikle Diana Taurasi ve Penny Taylor'ın olaylarının sorumlusu bu takım değil. Bir takım dış güçler Fenerbahçe'nin yenilmez armada olamsını kabul edemedi ve bu çirkin yola başvurdu. Bu takımın bu sene Euroleague'de şampiyon olamamasının tek nedeni Hacettepe Doping Merkezi - Turgay Atasü ve basketbol federasyonudur. Şimdi hepsi bi yerlerine kına yakabilirler. Zira elendik.

Takımın performansı için de belki "devreyi 16 sayıyla kapatan takım evinde nasıl maç verir ?" diyebilirsiniz ama, bütün maçları pota altında Nevriye - Matovic ile oynayıp, Sutton Brown ve Nevlin'e hiç şans vermeyince Nevriye ile Matovic de bir yerde yorgunluktan iflas edeceklerdi, o iflas da bu seride oldu. Tammy Sutton Brown, eğer Nevriye ile Matovic'i yedekleyemeyecekse neden alındı ? Kafalardaki en büyük soru işareti bu. 16 sayı fark göz göre göre eridi ve hiçbirşey yapamadık.

Tabi bir de sevgili yönetimimize değinmek lazım. Ortalığı yakıp yıkacaz, bu işin takipçisi olacağız dediler. Nerdeler ? Başkan sadece maçtan sonra çıktı konuştu, "şampiyonluğumuzu engellediler" diye. Bugüne itibariyle bu olayın sorumluları hala yerlerinde oturuyorlar. Kimsenin hesap sorduğu yok. Başkanınki sadece kendisini tatmin etmek amacıyla söylediği sözler. İnsanlar icraat bekliyor ama başkan daha Spartak maçları oynanmadan "Euroleague şampiyonluğumuz elimizden alındı" dedi. Elimizdeki kadroya da ne kadar güven duyduğu ortaya çıktı. Tamam Taurasi ve Penny gitmiş olabilir, ama bu takım hala final 4 ve şampiyonluk mücadelesi veriyordu. Ama başkanın takıma zerre kadar güvenmediği ortaya çıktı. Başkanın o güvenmediği takım ilk maçta kendi evinde farkı 16 sayıya kadar çıkarabildi. Bunu da başkana hatırlatmak lazım. Şimdi bir de "lig şampiyonluğumuz da gitti" minvalinden açıklamalar yaptı ki, ne diyebilirim bilmiyorum. Bu takımın bayanlardaki dominasyonunu bitirmek isteyen güçlü bir Galatasaray lobisi var evet ama sen bu olaylara karşı koymak için ordasın, gücün yetmiyorsa gücü yetecek bir başkasına bırakırsın. Koskoca camianın başkanının "bizi ligde de şampiyon yapmayacaklar" demesi ve takımına böylesine !!! güven duyması çok enteresan hakkaten. Netice itibariyle başkanımızdan laf değil icraat bekliyoruz. Sorumlu diye nitelendirdiği herkes koltuğudna oturuyor. Hacettepe'de de, federasyonda da, sağlık kurullarında da herhangi bir istifa yok.

Şu açık bi şekilde gözüküyor ki, bu gidişle bu takım hiç bir zaman hem futbolda hem de amatör branşlarda aynı anda büyük başarılara imza atamayacak. Sene başında amatör branşlar başarıdan başarıya koşarken, futbol çok kötü gidiyordu, şimdi motivasyon futbola kaydırılınca basketbolda kötü sonuçlar gelmeye başlandı. Yani başkan sene sonunda her türlü taraftarı uyutacak bir branşa sarılabilecek. Ne diyelim, biz bunlardan çok daha iyisini hak ediyoruz.

Umarım son maçta deplasmanda Valencia'yı deviririz, bayanlarda da ligde Galatasaray'ı devirip bir kez daha mutlu sona ulaşırız. Zira 2 takımımız da bunu yapabilecek kapasitede. Erkeklerde takımımız Valencia'dan eksiklerimize rağmen daha iyi bir takım, bayanlar da Penny ve Taurasi olmamasına ve atletik oyuncsu sıkıntısı ve saha dez avantajına rağmen Galatasaray'ı eleyip şampiyon olabilecek güçte. Geride kalanlara çok fazla takılıp moral bozukluğu yaşamadan elde kalanlar için vereceğimiz bütün mücadeleyi vermemiz ümidiyle.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder