2 Şubat 2011 Çarşamba

Serbest atışları sokamayınca...

Okyanusu geçip derede boğulmayalım diyorduk hep. Olympiacos deplasmanında alınan galibiyetin iyice anlamlanması için, iç sahada oynanan 2 maçtan mutlak galibiyet çıkarmak gerekiyordu. Çok şükür ki o 2 galibiyeti çıkarmasını biraz zorlansak da başardık. 3 de 3 yaparak son 8 için iddiamızı önemli ölçüde arttırdığımız gibi grup liderliği için de iddiamızı sağlamlaştırdık. Şimdi Top 16'nın 2. yarısına başlamadan önce 2 haftalık güzel bir aktif dinlenme periyoduna girebiliriz. Bunu fazlasıyla hakettik.


Maç öncesi Zalgiris kağıt üstünde kolay bir rakip gibi görünse de, Vidmar'ın zaten alıştığımız yokluğuna, Fenerbahçe'nin bu sene Euroleague'de önemli yerlere gelmesini sağlayan savunmasının temel direklerinden olan Kaya ve Kinsey'in eksikliği eklenince bir de üstüne Ömer Onan dün akşam idmana çıkmasına rağmen bu sabah yine yüksek ateş nedeniyle rahatsızlanıp hasta hasta maça çıkacağı belli olunca endişelerimiz artmıştı. Arka arkaya yazalım daha iyi anlarız. Vidmar - Kaya - Kinsey - Ömer. Bu 4 isimden hiç katkı alamadığınız bir maçta savunmanın nasıl olacağını oldukça merak ediyordum. Ömer gerçi maçın başında biraz süre aldı ama hastalığı her halinden belli olduğu için koç 2. yarıda onu zorlamadı, zaman zaman çift guard ile devame derek bir şekilde maçı tamamladık.

Endişelerimizde ne kadar haklı olduğumuzu ilk yarıda potamızda 41 sayı yiyerek gördük. Euroleague'de bir yerlere geldiysek öncelikle savunmamız sayesinde geldik. Bir devrede 41 sayı yemek, hele ki evimizdeki bir maçta, hele bi de Zalgiris'e karşı, hiç yakışmadı. Aslında Zalgiris'i çok da küçümsememek lazım. Yazın oynanan 2010 dünya şampiyonasında 3. lük kürsüsünde bu takımdan yanılmıyorsam 7 oyuncu mevcuttu. Yani Litvanya milli takımının iskeletinden de ötesini oluşturan bir takım Zalgiris. Neyse ki 2. yarıda savunmada birazcık sıkınca galibiyet geldi.

İstatistiklere bakınca rakibin %33 üne karşı %48 lik bir 3 lük yüzdesi (11 adet isabetli),benzer 2 sayılık atış yüzdeleri, ribaundlarda 40(11'i hücum)'a 32 , asistlerde de 17 ye 10 gibi ezici üstünlük varken, top kayıpları da nerdeyse eşitken, maç nasıl oluyor da uzun süre kafa kafaya gidip sonunda da bu kadar az farkla bitiyor ? Cevap çok basit. Serbest atışlar. 9/22. Tam tamına kaçan 13 adet serbest atış. %40 ile serbest atış atmışız. 3 lük yüzdemizden daha düşük. 13 serbest atışın 10'unu soksak, maç zaten 18-20 ler civarında bitecek. Valencia maçına kadar Euroleague'in nerdeyse en iyi serbest atış atan takımıyken Valencia ve Zalgiris maçlarıyla birlikte gelen bu serbest atış fobisinin sebebi nedir acaba ? Shaq'in bile %50 nin üstünde serbest atış başarısı olduğunu düşünürsek, 3 lük yüzdesinden daha kötü bir halde %40 ile serbest atış atmak kabul edilemeyecek bir durum. Bu maçın bu kadar sıkıntıya girmesinin başlıca nedenlerinden biri kaçan serbest atışlar. Üstelik de evimizde 2 maçtır serbest atışlarda %57 ve %40 ile oynuyoruz. Pek de akıl alır gibi değil. Final 4 istiyorsak bu kolay sayı şanslarını kaçırmamak lazım. Maçta rakibin faul hakkını erken doldurduğuna sevinemedik bile.

Bu maçı Fenerbahçe'nin diğer maçlarından ayıran özelliklerden biri de sadece 7 oyuncudan sayı katkısının olmasıydı. Bugüne kadar alıştığımız, takımın tüm oyuncularının eşit şekilde sayı yükünü üstlenmesiydi. Ama bugün direk oyunculardan Kaya - Kinsey olmayınca, Ömer de hasta olunca, beklenen katkı gelemedi. Darius'daki hızlı düşüş devam ediyor, 19 dakika sahada kalıp 0 sayı üretmek bu kadar büyük beklentilerle transfer edilen biri için kabul edilemez. Neyseki mücadele ederek aldığı 7 ribaundu vardı. Ama final 4 istiyorsak kesinlikle en az 2 uzundan üst düzey performansa ihtiyacımız var. Bugünkü maçta bu uzunlar Mirsad ve Oğuz oldu. Daha maçın başında topu Oğuz ile buluşturup sayıları bulunca, rakip koç Ilias Zouros 2. dakikada oyuna müdahele edip Watson'un yerine Marjonovic'i aldı. Oğuz'u ilk yarıda ne kadar etkili kullandıysak (11 sayı) 2. yarı da bir o kadar unuttuk (4 sayı)

Gelelim maçın adamına. 6 serbest atışın 5 ini kaçırsa da, kesinlikle tartışmasız Mirsad Türkcan. Bugün 13 sayı 14 ribaund ile kariyerinin 50. double double'ını yapmış. Yine muhteşem bir performans daha izledik kendisinden. Artık ribaund sezgisinin ne kadar müthiş olduğundan bahsetmeye gerek yok herhalde. Ama olay sadece box etmek - sezginin iyi olması - parmak hassasiyeti - iyi yer tutmak değil. Olay biraz da yüreğini ortaya koymak. Mirsad işte bunu çok ama çok iyi yapıyor. Böyle olunca da 35 yaşına rağmen hala 14 ribaund çekebiliyor. Bu akşam alışkın olmadığımız şekilde 5 tane serbest atış kaçırdı ama o da nazar boncuğu olsun. Bu arada geleceğe yönelik beni kuşkulandıran birşey de 35 lik Mirsad ve 33 lük Ömer'e daha ne kadar yük bindirebiliriz bilmiyorum. Özellikle Top 16'da bu 2 linin eline çok bakıyoruz. 2 sinin de bitmek tükenmek bilmeyen enerjileri var ama yaşları ortada. Bu seneyi çıkarsalar bile, seneye ne yapacağız ? Mirsad'a bir kez daha harika performansı için teşekkürler.

Kısa rotasyonunda Kinsey'in yokluğunda, Ömer'in de hasta hasta oynayacağı bir maçta Tomas ile Emir'in neler yapacağı çok önemliydi. 2 si de (özellikle Tomas) üstüne düşen görevi serbest atışlar haricinde yerine getirdi diyebiliriz. Tomas gittikçe ısınıyor, sezon başındaki 1 maç iyi 1 maç vasat performansını düzeltip istikrarlı bir çizgiye getirdi. Aynı şekilde Emir de sezon başındaki Emir'den çok daha üst seviyede. Bu 2 linin top 16 dayken en kritik yerde form düzeylerinin üst düzeye gelmesi çok sevindirici. Kritik anlarda bugün 2 si de hiç çekinmeden topları kullandı. Yalnız 2 sinin toplam (7/14) serbest atış yüzdesi de ayrı bir sorundu bu akşam. Hadi ona da nazar boncuğu diyip geçelim. Emir'in 4 ribaund ile ribaundlara da katkıda bulunması önemliydi. Tomas - Emir 2 lisinin skorerlikten başka ribaund - asist olarak da mutlak katkı vermesi lazım.

Maçın ilk yarıda kafa kafaya gitmesinin bir nedeni de Ukic'in kötü performansıydı. 2 haftadır Ukic'i tanımakta biraz zorluk çekiyorum. Neyseki 2. yarıda kendini toparladı ve özellikle 1 e 1 lerde güzel tercihler kullanarak takımın skor üretmede sıkıntı yaşadığı anlarda sorumluluk üstlendi. Tekrar söyleyelim, top 8 ve final 4 istiyorsak, guardlarımızdan kesinlikle daha iyi performans almamız gerekiyor. Zira her takım guardı kadar konuşur. Bizim harika bir guardımız ve harika bir yedekleyici guardımız var. Bugün Ömer ve Kinsey kaynaklı kısa rotasyonundaki sıkıntı nedeniyle zaman zaman çift guard oynadık. Çok iyi ya da çok kötüydü diyemem ama zaten biraz da mecburiettendi.

Pota altında Lavrinovic'in ve May'in 0 sayısı çok kötü bir rakam bizim için. Uzun zamandır çok çok iyi bir 3 lük yüzdesi ile oynuyoruz ama bu her zaman böyle gitmeyecektir. Pota altını da dışarısını kullandığımız gibi kullanmamız gerekiyor. Darius'tan ne dışarıdan ne içeriden faydalanamıyoruz. Çok büyük bir sorun. Sean May de herhalde akıllarda Olympiacos maçındaki performansı ile kalacak. Bugün Kaya'nın yokluğunda bile koç onu sadece 7 dakika düşünüyorsa May'de sıkıntı var demektir.

Bir başka sıkıntımız da iç sahadaki maçlara istediğimiz gibi başlayamıyoruz. Taraftar desteği üst düzeyde olmasına rağmen Valencia maçında da Zalgiris maçında da maçın başında şöyle 6-0 ya da 8-0 lık serilerle başlayamıyoruz, bugün maça 3-11 lik skorla başladık, mola sonrasında da çok fazla durum değişmedi, skor 7-17 ye geldi, sonrasından vitesi arttırıp 16-17 ye 3 adet 3 lükle getirebildik. Ama iç saha maçlarında, "buranın kralı benim" mesajını verebilmek çok önemli. Rakibe oyunun başından üstünlüğünü kabul ettirebilirsen, bi kere hemen rakibe bir direnç kaybı yaşatıyorsun. Taraftar zaten azmaya dünden hazır. Burada en önemli görev guard'a düşüyor. Ukic 2 maçtır iyi başlayamadığı ve doğru tercihleri bulamadığı için bunu yapamıyoruz. Zalgiris ve Valencia telafi edilebilecek maçlardı ama misal bir Barcelona maçında maça iyi başlayamayınca bi daha toparlayamadık. Olympiacos maçı da bu düzeyde bir maç. İyi başlamak zorunda olduğumuz bir maç. Onlara 10 farkı verdik mi, geri dönmek bugünkü gibi kolay olmayacaktır.

Kısaca bir toparlarsak pozitifler, Mirsad'ın yaşına rağmen harika performansı, dar kısa rotasyonunda Emir ve Tomas'ın önemli katkısı, biraz istekli olunca 5 dakika gibi bir sürede maçı koparabilmemiz diyebiliriz. Negatiflere bakarsak bu maçta epey olumsuz nokta bulabiliriz. Serbest atışlar, ilk yarıdaki isteksiz ve kötü savunma, pota altında Lavrinovic ve May'in etkisizliği, maça kötü başlama diyebiliriz. Bu maç Zalgiris maçı olduğu için telafi edip kazanabildik, ama iç sahadaki bir Olympiacos maçında bunları tekrarlarsak galibiyet pek kolay olmayacak. Şu ana kadar gördüğümüz Fenerbahçe için söyleyebileceğmiz şey geçtiğimiz senelerdeki Tanjevic Fenerbahçe'sinin aksine büyük maçlara çok iyi konsantre olan ve az hata yapan, nispeten daha rahat maçlarda ise bu doğruların hepsini bir arada yapmakta sıkıntı çeken bir Fenerbahçe var diyebiliriz.

Hedef final 4 ise, bu hatalar minimum düzeyde tutulmalı. Orası bambaşka bir arena. Orada bulunacak takımların bu tarz hatalar yapma lüksü yok. Final 4'da %40 ile serbest atış atan bir takım bulamazsınız. Oraya gidecekseniz bir devrede 41 sayı yiyerek gidemezsiniz. Final 4'u istiyorsanız pota altını da dışarıyı da eşit şekilde orantılı kullanmak zorundasınız. Yoksa bugün bi ara Zalgiris'in 3. periyotta yaptığı gibi rakip takım savunmayı 3 sayının dışına fazla çekerse sayı bulmakta zorlanırız. Dilerim bu maçtaki eksiklikleri iyi belirleyip 2 hafta sonraki Zalgiris maçına öyle gideriz. Çok fazla iç karartıcı bir yazı mı oldu bilemiyorum ama "3 te 3 yapan takım bu kadar eleştirilir mi ?" demeyin. Çünkü biz hedefi final 4 olarak koyduk. Hedef final 4 ise bu hataları yapmak gibi bir lüksümüz yok.

Rakibe hiç değinmedim, onlara da daha da fazla uzatmadan çok kısa değineyim. Başta dediğim gibi bu sene dünya şampiyonasında 3. olan Litvanya takımının iskeletini oluşturan bir takım. Kalnietis bugün oynamadı. Kadrosu çok öyle aman aman bir yıldız barındırmasa da takım olarak iyi işler yapabilen bir ekip. Biraz bize benzetebilriiz. Sayı - ribaund - süre yükünün eşit dağıldığı takım halinde savunma yapıp takım halinde hücum eden, skor opsiyonlarının fazla olduğu bir takım. Tam kadro olduğumuzda bizi çok da zorlayamayacak bir takım olsa da, sahasında Valencia'yı yenerse de asla şaşırmayacağım ekip. Herşeyi geçtim, Litvanya temsilcisi.

Son olarak bir de (Murat Murathanoğlu'nun kulakları çınlasın) "Türk dostu !!!" Lamonica'ya değinelim. Bugün yine bizi hasta edecek bazı düdükler çaldı. Ama taraftar zamanında anlık tepkiyi koyamayınca hakemi etki altına alma açısından taraftarın hiçbir katkısı olmuyor. Taraftarın şu andaki katkısı sadece takımı fişeklemek ve rakibin hücumunu ıslıklayarak zorlaştırmak yönünde. Buna hakemleri de etki altına almayı da ekleyebilirsek işte o zaman burası çıkılması zor bir cehennem olur. Daha öğrenecek çok şeyimiz var ama en basitinden daha maçın başında Oğuz Savaş'a yapılan hücum faul pozisyonunda hekem Oğuz'u "kendini yalandan yere atma çalarım teknik faulü" diye uyardı. Salonda normalde ekrandan tekrarlar gösterilmiyor tekrar esnasında reklam giriliyor ama özellikle o pozisyonun tekrarı verildi ve bariz bir şekilde müdahele vardı Oğuz'a. İşte o anda misal salonun yıkılması gerekir. Ama hakemin Oğuz'a "kendini yere atma çalarım tekniği" giderini yemek zorunda kaldık. Umutluyum başarı geldikçe taraftar da basketbolu öğrenecek.

Şimdi Euroleague'e 2 hafta ara. Aranın ardından Zalgiris deplasmanındayız. Bugünkü maçta maça iyi başlayıp şöyle 15-20 lerde bir fark yapabilseydik, Zalgiris'e "bizi evinizde de yenemezsiniz" mesajını çok iyi verebilirdik. Olmadı. Şimdi Zalgiris 3 te 0 yapmasına rağmen grubu galibiyetsiz kapamamak için prestij amaçlı da olsa 2 hafta sonraki maçta kazanmak için herşeyini yine ortaya koyacaktır. Bugüne kadar gördüğüm kadarıyla deplasmanlarda çok daha iyi konsantre olup az hata yapıyoruz. Yine aynı şekilde bir deplasman olursa ordan da rahat bir galibiyet çıkarabiliriz. Şimdilik 3 te 3 ün tadını çıkaralım, haftaya ara olduğundan ihtimalleri değerlendiren bir yazı düşünüyorum.

Salonlarda görüşmek dileğiyle...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder