11 Şubat 2011 Cuma

Çek bi cimbom galibiyeti - Acılı olsun




Bir başka Galatasaray galibiyeti ile daha sizlerle birlikteyiz. Bu blogda daha bir kaç yazı öncesinde, "ezeli rekabetin keyfi kaçıyor" demiştik, hatta bu yazıda da büyük farklarla kazanılan Fenerbahçe - Galatasaray derbilerinin çok tadı tuzu olmadığını, kafa kafaya giden maçları kazanmanın daha çekici - cazip geldiğini ve daha mutlu ettiğini belirtmiştik. Bugünkü maç bize cazip gelmekten öte resmen acı çektirdi. 24 sayıya kadar çıkardığımız farkı koruyamayarak maçın son periyodunu adeta ızdırap içerisinde takip ettik. Başa baş dediysek de bunu demedik. Dolayısıyla yazının başlığı acılı oldu.

Öncelikle maçın bu noktaya gelmesinde emeği geçen 3 lüye haklarını teslim edelim. Hakemler ligin ilk yarısında Galatasaray'ın sahasında oynanan maçta da bunu yapmışlardı. Maçın başında oyunun kontrolünü ele geçirip çift haneli farkları yakaladığımızda oyuna müdahelede bulunarak farkın açılmasını engelledikleri gibi bir de önce farkı erittiler. Daha sonrasında Galatasaray'ın "sert savunma" adı altındaki adam dövmece oynamasına müsade ederek, üstüne bir de standartsız teknik faulleri ile maçı adeta elleriyle hediye etmişlerdi Galatasaray'a. Bugünkü hakem 3 lüsünün tarzının da ilk maçtaki 3 lüden pek farkı yoktu. 2. periyodun sonuan doğru farkı çift hanelere taşıdığımız anda, hakemlere geride olan takıma bir acıma duygusu mu geliyor, bilinç altlarında oyunu dengelemeliyiz gibi bir düşünce mi var bilemiyorum ama normalde görmeyeceğiniz, steps, 3 saniye, hücum faul gibi eyyam düdükleri tavan yapmaya başlıyor. Bugün de devre sonuna çift haneli farkla gitmemizi engelleyen hakem 3 lüsü olmuştur kanımca. Hadi ligin ilk yarısındaki maçta deplasmandaydık, seyirci etkisi vardı diyelim. Ya bugün ?

2. yarı başlar başlamaz yine doğru hücum ederek farkı 24'e kadar çıkardık. Ne olduysa bu noktadan sonra oldu. Takımın maçı kafada bitti diye düşünmesi ve hakemlerin bilinçaltındaki "bu fark çok fazla dengeye getirmeliyiz, heyecan olsun" düşüncesi maçı bir anda tepetaklak etti. Bir periyod içerisinde bu kadar standartsız düdükler olamaz. Bir pota altında her temasa düdük çalınırken, diğer pota altında adam katledilmesine göz yumarsanız olacağı budur. Bir yerde çizgiye basan ayaklar, hatalı yürümeler vb pozisyonlar incik cincik edilip hata aranırsa, bunu diğer pota altında maç oynanırken de yapmanız lazım. Aksi takdirde burda art niyet vardır. Hakemlerin bir an önce bu "maçı dengeleyelim" psikolojisinden kurtulması şart. Gittik Olympiacos'u deplasmanda 14 sayıyla yendik, hakemler hiç de "maçı dengelemek" derdinde değillerdi.

Oktay Mahmudi'ye de ayrı bir paragraf açmak gerekiyor. Bu adamın yaptıkları 1 değil 2 değil 3 değil. Adam çok net bir teknik faul alıyor, daha sonrasında sahanın ortasına kadar gelip hakemin üzerine üzerine yürüyor. Hakaret - el kol hepsi var. Hakem orta yuvarlağa kadar geri kaçıyor, Oktay Mahmudi hala devam ediyor ama nedense 2. teknik faul ile diskalifiye edilemiyor. Neden ? İlk maç Spahija hakemin üstüne yürüyünce çalınan teknik faulün 2 katı daha teknik fauldü, neden çalıp da oyun dışı edemiyor hakemler. Oktay Mahmudi 3. periyodda maçın farka gideceğini görünce önce mola aldı. Baktı ki fayda etmiyor takımı hareketlendiririm diye teknik faul aldı, o sırada sahadan atılmak için herşeyi yaptı. Farkın daha da açılacağını bildiği için en azından bi bahanesi olsun istiyordu. Ama hakem onu atamadı. Bi ara kendisini görüntüleyen kameramana çıkıştı, "bana niye hep yediğimiz golleri soruyorsun, biraz da attıklarımızı sorsana" diye Fatih Terim Star tv muhabiri Ertem Şener'i azarlamıştı ya, aynı onun gibi maç esnasında kameraman ile kavgaya tutuştu. Sornasında bir mola daha aldı. Son çare adam dövmece savunmasına geçtiler son periyotta, işte bu etkili oldu.

Bu kadar hakem yazısından sonra teknik analize geçmek zor olacak ama elimziden geldiğince değinelim. Öncelikle maçın adamı Darius Lavrinovic seçilmiş. Ben hayretler içerisindeyim. Bu maçın adamı olayı, "kazanan takımın en skorer oyuncusunu seçelim işte" gibi bir seçimle yapılıyorsa eyvah ki ne eyvah. Tamam Darius bugün geldiği günden beri hücumdaki en etkili oyununu oynadı, 4/5 gibi bir 3 lük attı, 21 dakikada 18 sayı 6 ribaund yaptı da, ayıptır sorması Fenerbahçe'nin pota altı savunmasını gören oldu mu ? Rakip takımın uzunu Luksa Andriç ligde 8.5 sayı ortalaması ile oynayan, ilk 5 başlamayan bir pivot. Bugün tam 30 sayı attı. Galatasaray'ın ilk yarıda bulduğu 38 sayının 32 si Ermal - Andriç - Schumpert gibi uzunlardan geldi. Schumpert daha çok dışarıdan attı ama pota altını savunamadığımız gibi hiç bi türlü uzun adamları savunamadık bu maç. 2 sayı da diğer uzun Rancik'den. Galatasaray ilk yarıda kısa oyunculardan sadece 4 sayı buldu. Bu da pota altındaki savunma zaafımızın apaçık bir göstergesi. Vidmar'ı mumla aradığımız bu dönemde, Lavrinovic'in eski şutör günlerini hatırlamasıyla maçın adamı seçilmesini hadi kabul edelim desek de, maçta GS adına çift hanelere ulaşan sadece 2 oyuncu olan Ermal - Andriç ikilisinin 41 sayı üretmesi nedeniyle maalesef ben Darius'u maçın adamı olarak göremiyorum. Son zamanlardaki savunma gayretinin olumlu olduğunu düşünürken, bugün hücumda atarken savunmayı unuttu.

Oğuz Savaş'ın 13 dakikada 5 faul alması da pek alışılmadık bir durum. Hem hakemlerin faulleri kolay çalması, hem de pota altı savunmasını yapamamamız buna neden oldu. Maç öncesi beklentim Banvit maçındaki Oğuz'u da görünce ondan çok sayı bulacağımız yönündeydi ancak 13 dakika sahada kalabilmesi nedeniyle ondan pek yararlanamadık.

Olumsuzlukları söylerken bir tanesine daha değinelim. Maçın 3 periyodu boyunca harika hücum edip, doğru atışları bulup, özellikle de 3 sayı çizgisinin gerisinden harika hücum ettik. Bi ara 3 lük yüzdemiz 8/10 ile %80 idi. Maçı da %57 ile tamamladık ki, ilk 3 periyoddaki 3 lüklerin çoğu da el üstü olmayan, süre dolarken 24 saniye boyunca iyi dolaştırılan top sonucunda elde eidlen 3 lüklerdi. Ancak ne olduysa maçın son periyodunda kitlendik. Dün Banvit maçının son 3-4 dakikasında olan olay bugün bütün son periyot boyunca oldu. Biz atamadıkça hakemler oyunu dengelemek için inanılmaz komik faul düdükleri çaldılar. Yahu şöyle birşey olabilir mi ? 24 sayı önde olan biziz. Sert ve agresif savunma yapan ise Galatasaray. Biz 2. yarıda sadece 4 kere faul çizgisine gitmişiz. Böyle birşey olabilir mi ? Toplamda 15 serbest atış kullandık ki, burda teknik faulden gelen serbest atışlar da var. Galatasaray'a bakalım. Tam 27 serbest atış. Burada bi yanlışlık var. Sert savunma yapan, farkı indirmeye çalışan Galatasaray ama nedense faul düdükleri bir türlü çalınmıyor. Ömer içeri drive ediyor, pata küta vuruyorlar karar devam. Haluk 3 lük kullanırken Fenerbahçeli oyuncunun rüzgarı geliyor, hemen faul 3 atış. Bu kadar adaletsiz düdüklere takımın kitlenmesi de eklenince son periyot resmen kabusa döndü. Hakemler bilinçli mi yapıyor bilinç altındaki birşey onları mı dürtüyor bilmiyorum ama bu oyunu dengelemek - maça heyecan gelsin düşünceleri epey can sıkıcı. Bırakın 30 fark olacaksa 30 olsun.
Hayır bi de hakemler ritim bulunca çelme - tekme - tokat hepsi olsa da hiç bi şekilde faul çalmıyorlar.

Bir zayıflığımız da ligde ortalama 4.7 asist yapan Tutku'nun bu maçta 13 asistine izin vererek onu savunmada yaşadığımzı sıkıntı. Tamam drive'ı iyi bir oyuncu ama bu kadar da John Stockton vari bir oyuncu değil. Savunmada yapılan yardımlaşma da uzun adam yardıma gelince bu adam da rahat bi şekilde uzunu görüyor. Bugün pota altı savunmasını beceremedik ama pota altından bu kadar sayı yemenin bir nedeni de kısaların Tutku'yu savunurken Tutku'nun karşısında zor duruma düşmeleri. Tutkuyu atması için bıraktığında zaten öyle muhteşem de atmıyor. Bugün 3 tane 3 lük denemesinde başarı bulamadı, 7 tane 2 sayı denemesinin ise sadece 2 sinde isabeti var. Dolayısıyla biraz riske edin, bırakın atsın.

Maç sonlarında bu kadar sıkıntıya girmişken, Ukic'in sorumluluk alamaması - daha doğrusu aldığı sorumluluğu kötü kullanması bende "acaba maç sonlarını Jasikevicius ile tamamlasak olur mu ?" sorusunu uyandırıyor. Bugün o kadar da iyiydi. Maçıın son periyodunu çok sağlıklı takip edemedim ama tahmin ettiğim kadarıyla maç sonunda çok süre alamadı.

Önce Efes Pilsen'e karşı ligde 20 sayıdan nerdeyse maçı veriyorduk, dün Banvit maçında maçın sonunu oynayamadık bugün de Galatasaray'a karşı 24 sayıdan maç nerelere geldi. Dilerim bu maç sonu oynamak ile alakalı sıkıntı kalıcı birşey değildir. Bu takımı Barcelona deplasmanında da, Oly deplasmanında da izledik, hiç böyle bir sıkıntı yoktu. Gerçi o maçları maç boyunca genelde kafa kafaya ya da 3-5 sayı önde götürerek devam ettirmiştik ama, atmosfer ve zorluluksa bu maçlar çok daha zordu. Şimdi Efes - Banvit - Galatasaray gibi rakipler karşısında maç sonu oynamak - farkı koruyamamak gibi sorunları görünce garipsiyorum. Bu konu hakkında bir analiz şu olabilir. Farkı açınca süreyi eritelim diye 24 saniyeyi dolu dolu kullanmak istiyoruz. Rakip pres yapınca boş şutlar ya da pozisyonlar yakalıyoruz ama süre dolsun - erken atış olmasın diye ısrarla 24 saniyenin sonunu bekliyoruz. Böyle olunca da her zaman istediğin atışı bulamıyorsun, rakibin direnci artıyor ve sen de zorlama atış yapmaya mecbur kalıyorsun. Dikkat edin fark 24'ten tek tek inerken top kullanılan her hücum nerdeyse son saniyelerdeki atışlar ile değerlendirilmeye çalışıldı.

Şu son periyot olmasa ne methiyeler düzebilirdim ama bu son periyot inanılamz bir soru işareti yarattı benim kafamda. 3 periyot boyunca nispeten dengeli skor dağılımı - iyi top çevirmenin neticesi olarak harika bir 3 lük yüzdesi - sorunsuz serbest atışlar gibi konularda oldukça iyiydik. Savunmamız da özellikle 3. periyodda iyiydi. İyi savunma beraberinde iyi hücumu da getirdi ama son periyotta işte hakemlerin de "dengeleme" arzusu ile maç sıkıntıya girdi. Daha önce de söylemiştim, şu sıkışık periyotta final 4'a adım adım değil koşarak giderken Türkiye kupasında harcanacak enerjinin hiç ama hiç gereği yok. Ama finale kadar geldik. 2 maçta çok yıprandık. Yarın da Beşiktaş ile oynayacağız. Oktay Mahmudi'den bu kadar dert yanarken, yarın "eski dost!" Ergin Ataman'dan neler görecez bakalım.

Her ne kadar acılı olsa da, Galatasaray galibiyeti iyidir güzeldir hoştur. Ama gerekli dersleri çıkarmak lazım. Çünkü Euroleague'de kalan 3 maç çok kritik ve rakipler Galatasaray'dan Banvit'ten çok çok üstün. İlk yarıdaki maçta atmosferin ve hakemlerin etkisiyle bizi yenince erkek basketbolunda havaya giren arkadaşlarımıza da bu galibiyeti hediye edelim ve aramızda bariz bir kalite farkının olduğunu hatırlatalım.

Bugün maçı D-Smart olan bir köfteci - cafe - bar gibi bi yerde izledim, nereye gitsem "abi biz basketbol maçı vermiyoruz" cevabı ile kaşrılaştım. Bekliyordum böyle birşey olmasını ama yahu müşteri gelmiş işte, sen köftecide PowerTürk yerine maçı açsan ne olur kardeşim ? Çözemiyorum.

Yarın erkeklerde Beşiktaş ile kupa maçımızın haricinde, bayanlarda Euroleague'den elediğimiz Galatasaray ile de Abdi İpekçi'de maçımız var. Avrupa'dan elenmenin acısını orda çıkartmak isteyeceklerdir. Güçleri yetecek mi görecez. Bir Galatasaray galibiyeti daha yazdık deftere. İşallah daha nicelerine...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder