15 Şubat 2011 Salı

Şampiyonluk yürüyüşü başladı


Artık gönül rahatlığı ile yazabiliriz ki, şampiyonluk yürüyüşü başlamıştır. "Şampiyonluk" kelimesini bu kadar erkenden telafuz etmek istemezdim ama, 4 haftadır görünen mücadeleye bakılınıca bu takımın bu yola baş koyduğunu net bir şekilde söyleyebiliriz. Devre arasının ardından kupada Yeni Malatyaspor'a yenilip dibe vurduktan sonra toparlanabilmek kolay bir iş değildir. Ne olduysa oldu, Azizcilin mi, Aykut Kocaman'ın oyunculara karşı olan tavırlarındaki değişiklik mi, futbolcuların inanması mı, yoksa hepsi bir araya mı geldi bilemiyorum ama, 4 maç itibari ile görünen tablo bu takım sezonu ilk 2 sıradan birinde bitirecek, umarım bu şampiyonluk olur.

Antalya galibiyeti ve Trabzon maçındaki istekli futboldan sonra bişeyler yazmak için erken demiştik, Manisa maçını görelim bir de ligin en iyi "takım" oyunu oynayan ekiplerinden Kayseri'ye karşı neler yapacaz belli olsun, ondan sonra daha net bir karar verebiliriz diye düşünüyorduk. 2. yarıda ligdeki 4 maçlık performans şampiyonluk için yeterince ümit verici. Dün akşamki rakibin hiç de yabana atılmayacak bir takım olduğunu hatırlatmakta fayda var. Sevgili Çınar şuradaki maç yazısında, rakibin tehlikesi hakkında bilgi verip galibiyetin formülünü de yazmıştı: "ayni Trabzonspor maci gibi mutlaka maca tempolu, baskili ve onde baslayip ilk 30 dakika icinde gol bulmaliyiz". Nitekim dün daha maçın başında golü bulunca, rakibin hem bütün oyun planını alt üst ettik, hem de moral üstünlüğü erkenden ele geçirdik.

Gol rakibin kalecisi Volkan Babacan'ın (aslında bizim kalecimiz) hatasından gelmiş olsa da, ona o hatayı yaptıran Fenerbahçe'nin ilk 20 dakika boyunca sürdürdüğü ön alandaki presli baskılı oyundu. Bu öyle bir oyundu ki, Alex'in belki de geldiği günden bu yana ilk defa oyunu çift taraflı oynayıp, rakibe bastığı, kayarak yerde müdahelelerde bulunduğu bir görüntü vardı sahada. Hal böyle olunca rakibin hata yapması da kaçınılmaz oldu. Fenerbahçe 2. yarıda oynadığı bu son 4 lig maçında da maçların ilk 25-30 dakikalık periyodlarına inanılmaz baskılı başlıyor ve bunun neticesinde gol pozisyonları - gol ya da goller bulmayı başarıyor. Antalya'da ilk yarıda galibiyet golünü bulduk maçı öyle tamamladık. Sonra Trabzon'a karşı ilk 23 dakikada 2 gol bulup maçı tamamladık. Manisa deplasmanında yine oyunun ilk 30 dakikasında çokça pozisyona girip değerlendiremedik, son olarak da dün Kayseriye karşı erkenden kritik golü bulduk.

Emre'nin maç öncesi olan sakatlığı nedeniyle oluşan eksikliği ile birlikte, acaba hücuma top taşırken sıkıntı yaşar mıyız gibi bir soru hakimdi çoğu insanın kafasında. Orta alanda görev yapan Mehmet Topuz - Selçuk 2 lisi tek kelime ile harikaydı. Mehmet Topuz'un yükselen formu herkesin dikkatini çekiyor, taraftarın beğenisini topluyor ama Selçuk Şahin'in faydasını bir türlü taraftar göremiyor ne yazık ki. Tamam Selçuk bazen riske girip en kritik yerlerde top kaybına neden oluyor zaman zaman. Taraftar bu top kayıplarını hiç affetmeyip anında basıyor feryat figanı. Ama onun oyuna olan katkısı top çalmaları ne yazık ki dikkatli gözler haricinde çok da anlaşılmıyor. Neyse oyuncula rile ilgili detayları Çınar'a bırakıyorum.

Emre'nin sakatlığında yabancı kontenjanı konusu daha da sıkıntı yaratacaktı. Sol bekte Caner'in cezalı olması nedeniyle zaten Santos'un oynayacağı kesindi (ki Caner cezalı olmasa bile kesinlikle bu motivasyondaki Santos oynamalı). Alex - Lugano - Yobo - Niang kesinlikle vazgeçilemez olduklarından ötürü 6. yabancı konusunda acaba Dia'yı kesip Christian'ı mı monte eder Aykut hoca diye düşünürken, oraya Mehmet'i koyup, kanada Özer'i aldı. Özer bireysel yeteneği çok fazla olan, ama geldiğinden beri gerek sezon öncesi hazırlık kampı yapamaması gerekse de sakatlıklardan kurtulamayıp üst üste çok fazla maç oynayamaması nedeniyle, daha o yeteneği ile takıma çok da katkı yapmamış bir oyuncu. Dünkü performansı gelecek için ümit vericiydi.

Türkiye'de 1-2 istisna haricinde genellikle Anadolu takımları 3 büyükler ile karşılaştığında mutlaka oyunu geride kabullenip, rakibin yıldız oyuncusu varsa bir e bir adam markajı yaptırıp, oyunu boğmaya çalışan bir anlayışa sahip. İşte bu anlayışa karşı duran toplar çok ama çok kritik bir silah. Daum dönemlerinde, özellikle Servet - Luciano - Nobre gibi isimlerle çok fazla sayıda duran top organizasyonundan gol bulup maçları rahatlatıyorduk. Bu sene de Lugano, Alex'in harika ortalarına şahane kafa golleri atıp takım için çok kritik goller kaydediyor. Dün de rakibin bütün direncini düşüren, oyunda çok da baskılı olmadığımız anlarda gelen bir goldü Lugano'nun golü. Sezgisi, zamanlaması, yükselmesi harikaydı. O gol gelince zaten Kayserispor oyuncularının da dediği gibi, Fenerbahçe deplasmanında 2-0 geriye düştükten sonra oyunu çevirmek çok zor.

İlk 30 dakikalardaki baskılı futbol, Niang'ın bitirici vuruşları, duran toplardan kazanılan goller, orta sahanın artan mücadele gücü, Alex'in oyunu geldiği günden beri ilk defa bu kadar çift taraflı oynaması (hem defansif hem ofansif) bunlar hep Fenerbahçe'nin olumlu tarafları. Bir de olumsuz yönler var. Bunların başında da kontraatakları değerlendirememk geliyor. Aslında değerlendirememekten kasıt, topu bir türlü o son noktaya getirememek diyebiliriz. Dün de bunun çokça örneğini gördük. Skor 2-0 olduktan sonra Kayseri biraz da risk alarak, arka alanda önemli derecede boşluklar bıraktı Fenerbahçe'ye. Ama biz bir türlü bunları değerlendiremedik. Olay son vuruşların kaçması da değil, o son vuruştan bir önceki son pası yapamamak. Aykut hocanın gelişinden sonra eğer öne geçmişsek genelde oyunu geride kabullenen ve kontra atak ile gol atmayı hedefleyen bir takım olduk. Alınan hızlı yabancılar Stoch ve Dia tam da bu özellikte yabancılar. Zaten Stoch'un Twente'de attığı gollerin çok büyük bir kısmı takımı 1-0 ya da 2-0 öne geçtikten sonra atılan goller.

Dün de kontra atak yapma konusunda çok sıkıntı yaşadık. Özellikle Niang çok ama çok top ezdi. Fransa liginin aksine Türkiye'de rakip defans oyuncuları maç boyunca forvet oyuncularını inanılmaz derecede yıpratıp, çekiştirip, hakemin görmediği alanlarda tekmeleyip, canından bezdiriyorlar. Niang'ın o son paslardaki topu ezmesini yorgunluk ya da bitkinliğe bağlayabiliriz ama ilk geldiği zamanlarda takır takır herkesi ipe dizip gol atan - attıran bu adama sakatlığı sonrası bişeyler olduğu kesin. Türkiye'deki futbolun da Fenerbahçe'nin getirttiği ve getireceği yıldızlara uygun olmadığı da kesin. Hatırlarsanız Anelka gibi bir oyuncu bile buradaki futboldan zevk alamadı ve gidişindeki en önemli etkenlerden biriydi. Umarım Niang bu tarz 2 li mücadelelerden yılmaz ve bıkmaz. Dün Emre'nin olmayışı da belki kontralara çıkamayışımızda önemli bir etkendi ama eğer 1-0 ya da 2-0 lık skorlardan sonra oyunu sahada kabullenip, rakibin üstünüze gelmesini bekleyen bir oyun yapınız varsa, mutlaka ama mutlaka bu kontra ataklar değerlendirilmek zorundadur. Dün es kaza son 10 dakikada bir gol yeseydik, maç yine bizim için ızdırap dolu bir hale gelebilirdi. Takım savunmasını çok iyi yapıyoruz, rakibe asla net gol pozisyonları vermiyoruz istediğimiz skoru aldıktan sonra ama, bunu mutlaka kontra ataklar ile de taçlandırıp farkı arttırıcı bitirici hamleleri yapmamız lazım.

Haftaya Beşiktaş ile oynayacağız. Bugüne kadar karşılaştığımız rakiplerin tam aksine savunma gücü düşük ama hücum gücü çok yüksek bir takım. Bu maçta skor üstünlüğünü elde etmek bugüne kadarki maçların aksine gibi çok şey ifade etmez. Çünkü rakip her ne kadar kötü gitse de, siz kapandığınzıda sağlı sollu ataklar ile sizi bunaltabilecek özellikli oyunculara sahip. Buna bir de taraftar baskısı eklenince, bizim için hiç ama hiç de kolay bir maç olmayack. Şahsi kanaatim Beşiktaş - Bursa maçlarından Beşiktaş'a puan kaybetme lüksümüz olduğu yönünde. 4 te 4 yaparak bu lüksü kendimize yarattık. Beşiktaş'tan alınacak bir beraberlik, ardından Bursa'yı iç sahada yenmemiz benim için gayet tatminkar bir durum olacaktır.

Son olarak da taraftara değinelim, dün pazartesi günüydü ve 14 şubat sevgililer günüydü. Kale arkaları biletleri maçtan günler önce bitmiş olması nedeniyle maça biraz erken gireyim dedim. Saat 20.00 de başlayacak maça 19.10 civarında girdiğimde Migros neredeyse tamamen doluydu, Telekom tribününün de çoğu kombine olmasına rağmen yarısı yerindeydi. İş günü, sevgililer günü vs etkenlere rağmen taraftar alışılagelmişin aksine erkenden takımının yanına koştu ve takım ısınırken belki de (derbi maçlarını hariç tutarsak) uzun yıllar sonra ilk defa böylesine bir kalabalık vardı. Trabzon maçından sonra söylemiştim, bi kaç senedir komada olan taraftar yavaş yavaş uyanma belirtileri gösteriyor diye. İlk defa insanların gözünde o hırsı görmüştük Trabzonspor mücadelesinde. İşte o hırs, o istek ve o sevgi artarak, katlanarak devam ediyor. Dün buz gibi havaya, pazartesi gününe ve daha bir sürü çeşitli etkenlere rağmen neredeyse tamamı dolu bir stad, çılgınca - istekle sevgisini haykıran bir taraftar ve sahada mücadelenin en iyisini ortaya koyan bir takım vardı. Bu bütün parametrelerin olumluluğundan ötürü ortaya çok güzel bir tablo çıkmaya başladı ve bu tablo şampiyonluk yürüyüşünün başladığına beni ikna etti.

2 yorum:

  1. Levincim harika bir yazi olmus, oyun konusunda sana yuzde yuz katiliyorum.
    Ve yine yazdigin gibi en onemli konu BJK/GS deplasman ve Bursa ic saha maclari icin onemli bir kredi elde etmis olmamiz, cunku hem BJK hem GS icin bu maclar sezonu kurtarma maci olacagi icin bekledigimizden zor gecicek. Hedef kaybetmemek,

    Taraftar konusunda da nazar degmesin demek istiyorum, takim mucadelesiyle taraftari da uyandirdi ne dersin sen,

    "Kosan Takim Mucadeleci Futbol"

    YanıtlaSil
  2. Alex'i rakibe göstermelik değil ciddi şekilde pres yaparken görünce hem taraftar hem de saha içerisindeki futbolcular çıldırıyor :) Şimdi santos'un burnu kırık haberini aldım, canım çok sıkıldı.

    Beşiktaş bi de Üzülmez'i kadro dışı bırakmış, onlarda da gündem yoğun. Dediğin gibi onlar için sezonu kurtarma maçı, Kiev ile de kritik bi maç oynayacaklar, bol bol yorulurlar işallah diyelim :)

    YanıtlaSil