18 Şubat 2011 Cuma

"One Love, One Heart"


Çok sağlıklı bir ruh halinde yazamadım bu yazıyı. N'olur affedin beni bu yüzden peşinen.

Geçtiğimiz pazartesi günü Kadıköy yollarına düştük. Günün mahiyeti "Sevgililer Günü" idi. Yolda sevdiğimiz arkadaşlarımızla haberleştik; "Sen de mi maça geliyorsun, sen de mi?" gibi diyaloglar günün en hit alan paslaşmalarıydı. En büyük aşka doğru gidiyorduk zira.

Stada biraz geç girdim. Tribünlere baktım; bir an geçen sezonun son maçı geldi aklıma, Trabzon maçı. O an bulunduğum noktada Trabzon maçında, önüme düşen bir damacanaya tekme atmıştım bilinçsizce.Ardından şampiyonluğun gitmiş olmasıyla yere çökmüş bir baba, yanında hüngür hüngür ağlayan bir çocuğu kucaklayışımı. Sonra bir de Denizli faciasını hatırladım. O ise yaşadığımız ilk travma olmasına karşın ikincisi, tuz biber olan anons rezaletiyle daha da koymuştu alenen.

Sonra tekrar düşündüm. "Sevgililer günü bugün." dedim. Yanımda çok sevdiğim arkadaşıma döndüm; "Fenerbahçe bizi çok üzdü. Fenerbahçe'nin bizi üzdüğü kadar sevgilimiz üzmüş olsa, ne yapardık?" dedim.

Sonra kendim cevapladım sorduğum soruyu. "Bir daha yüzüne bakmazdım,ayrılırdım ve bir daha konuşmazdım" dedim.

Hakikaten de böyle bu. 2-2 biten bir Çaykur Rize maçından sonra, Rizeli olmanın da verdiği rahatsızlıktan ötürü gece uyuyamamak, kalkıp bir su içmek istediğinde karşında 80 yaşında-o da sinirden uyuyamamış-sinir sigarası tüttüren Fenerbahçe hastası bir dede görmektir karşında bizim sevdamız.

Özellikle üniversite çağından sonra sosyal ortamın ne kadar yoz olduğunu görüp, kulüple haşır neşir olduktan sonra Türk Futbolu'nun nasıl ve nelerle yönetildiğine bizzat şahit olup, ülkenin ve takımının gerçekleri her ne kadar acıtsa da yine her sene gidip o "Okul Açık" kombinesini almaktır bizim olayımız. Onu almak için çekilen kredi kartı limit problemleri de cabasıdır. Genelde limitler tükenmiştir, ona yer açmak için boğazından kısarsın. Otomattan 1-2 liraya kek alır yersin iskender yerine.

Mantık yoktur kesinlikle. Fotoğrafta gördüğünüz gibi; beyin her ne kadar kalbe kement atsa da kalbin arzuladığı ağır basar ve o kementi koparır mutlaka.

İyi bir şey değildir. Bünyede feci halde hasara yol açar. Fiziksel ve duygusal. Ancak vazgeçmezsin. Vazgeçemezsin.

Bunları Fenerbahçeli kimliğimle söylüyorum. Ancak hemen her takım taraftarlarının tabanı için geçerlidir bu. Bir çok taraftar yaşamıştır bu yaşadıklarımızı; Fenerli olsun,olmasın...

Takımın iyi gitmesi filan değildir şu an bu yazının temeli. Takım hatta bana göre telden tutuyor deyim yerindeyse. Buna ek olarak korkmuyor da değilim futbolcuların şeker hastası olmasından. Her idman baklava yemek sakıncalı olabilir zira.

Ama Kayserispor maçında bunları düşündüm işte. Kafada 500 tilki vardı, kuyrukları birbirine değmeyen.

Sevgililer günüydü o gün.

Tabi ki bir takım sevgisiyle insan sevgisini bağdaştırmak mantık dışı olurdu. Ancak biraz düz mantıkla baktığımda; takımının ve takımına ait olan herhangi bir faktörün sana verdiği hazzın muadilini verebilen başka bir şey var mıydı ?

Bunları kime mi söylüyorum? Bu soruya pek cevap verebilmem mümkün değil. Ama kime söylemediğimi biliyorum; "Profesyonel" futbolculara. Zira onların bu olguları unutmasının üzerinden on yıllar geçti.

Neyse ki bu takım bizim. Neyse ki bu takımlar bizim.

Ne demiş Thomas Weineman: "Without the passionate supporters in a stadium, the atmosphere is nothing, the game is not the same"

Katılmayan bu söze beri gelsin.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder