8 Şubat 2011 Salı

Yazı Yazılacaksa Biz Alasını Yaparız!


Ara transfer dönemi başları daha, Beşiktaş bombaları bir bir patlatıyor. Basın pompaladıkça pompalıyor. Taraftar zevkten dört köşe. Beşiktaşlı bir ahbabımla yemek yerken konuşuyoruz.

"Fenerbahçe'yi 4-5 yıl geriden takip ediyorsunuz." dedim.
"Fenerbahçe hiç bir zaman önümüze geçemedi ki takip edelim." dedi.

Sustum. Benim asıl söylemek istediğimi anlamamış olacak ki, fanatizan bir cevap verdi bana.


Oysa benim anlatmak istediklerim, Fenerbahçe'nin başarısızlıklarını, onların da bir süre sonra yaşayacağıydı. Bunu öngörmek için de çok zeki olmak gerekmez, Türk Futbolu'nu yönetenleri gözlemleyin yeter.

Aslında bu noktada en büyük suçlu biz taraftarlarız. Hiç bir zaman futboldaki hakim güçlerin oltasına gelmekten geri kalmadık.

Yaklaşık bir 10 yıl önce başladı Fenerbahçe bu serüvene. Ortegalarla hem de, Maradona'nın formasını milli takımda giymeyi başaran bir adamdan bahsediyoruz. Ne oldu peki? Adam yangından mal kaçırır gibi kaçtı gitti ülkesine. Hem kendini bitirdi, hem de Fenerbahçe görünen ve görünmeyen yanlarıyla zarar gördü bu işten.

Arada kimler geldi, kimler geçti. 10 yıla baktığımızda, amatör branşlardaki yapılanma ve sözümona "kurumsallaşma" dışında, sportif anlamda atılan taş ürkütülen kurbağaya değmemiş gözüküyor.

Başarısızlıklardan sonra neler oldu peki? Önce hakemlere sallandı. Rakip takımlar çeşitli kontralarla cevaplar verdiler. Hiç bir sonuca ulaşmayacak, yersiz, anlamsız tartışmaların içine girdik hep. Son 5 yıla baktığımızda, Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım'ın 10 sevk, 2 ihtar, 20 ay hak mahrumiyeti aldığını görüyoruz. Haklı veya haksız; konumuz bu değil.

***

Hafta sonu bakıyoruz, Serdal Adalı çıkmış: "Hakem odası basmaksa mesele biz alasını yaparız" diyor. Ne de güzel söylüyor, Kurtlar Vadisi Nevzat Demir Tesisleri !

Peki buna kızmaya hakkımız var mı? İnsan utanmalı.

Belirli belirsiz zaman aralıklarında bunu her takımın yöneticileri yapıyor. Tutan bir taktik olacak ki bu, aynı yemeği ısıtıp ısıtıp önümüze koyabiliyorlar. Adamlar vizyonlu vizyonsuz transfer yapıyorlar. Eşek yüküyle paralar harcanıyor. Her biri "business" dünyasında isim yapmış veya yapmaya çalışan, haydi iyi niyetli olalım, olan karizmasını korumaya çalışan insanlar. E tabi, sermayeyi koyduğun sektör batınca, birilerini suçlu ilan etmek durumundasın. Bu yeri gelir hakemler olur, yeri gelir yuhalayan,protesto eden taraftarlar olur; bir şekilde suçlu bulunur.

Hiç kızmıyorum ben Adalı'ya bir futbol sever olarak. Aynılarını mensubu olduğum takımın yöneticileri de yapmadılar mı 5 sene önce? İşte bunu kastetmiştim ben ahbabıma.

Hiç biri, ama hiç biri, şu yukarıdaki resimde bulunan taraftarın hissettiğini hissetmemiştir ömrü boyunca. O taraftar, cebindeki 3-5 kuruşu maç biletine harcar. Stada girince ölümüne bağırır takımı için. Takım gol yiyince üzülür,kahrolur;ertesi gün işe nasıl gideceğini düşünür. Takım gol atınca, o an sahip olduğu sevinci dünyada başka hiç bir şey veremez ona.

Bir olumsuzlukta ise "3-5 kendini bilmez" yönetici çıkar hunharca sallar taraftara. Nasılsa onu koruyan, kollayan yoktur.

2009-2010 sezonu 16. haftasında Fenerbahçe, Eskişehir'e karşı oynanabilecek en ezik futbolu oynadı deplasmanda. Maç boyu kaleyi bulan şut sayısı bir elin parmak sayısının yarısını geçmez. Maçtan sonra Aziz Başkan çıktı ve konuştu : "Takımın mukavemeti kırılıyor,artık konuşacağım, yeter!"

Ertesi hafta içeride oynanan Ankaragücü maçında, konuk ekibin aynı Almeida'nınki gibi bir golü hakem tarafından es geçiliyor. Maçın ardından kimsede "çıt" yok. Biri de kafadan çıkıp "Rakip takımın büyük hakkı yendi, hoş olmadı" dese dişimi kıracağım.

Hakkı yendiğinde avazı çıktığı kadar bağırmak, karşı tarafın hakkı yendiğinde ise bıyık altından gülmek, o koltuklarda oturanların aslında yalnızca kendilerini düşündüklerini, haklı değil "Nasıl olursa olsun benim olsun" mantığıyla bir sistem inşa ettiklerini net bir biçimde göstermekte.

Neyse ki 3-5 kendini bilmez yöneticinin yaptıklarını tüm Beşiktaş camiasına mal etmiyoruz biz.

Devran her defasında tur bindiriyor zira.

***

Fenerbahçe'ye dönersek, yapılan hatalardan ders çıkarıldığına inanmasam da, kulüp içerisindeki son hamleleri nihayet mantıklı buluyorum ve alkışlıyorum. İçeride elde edilen kazanımlar, daha önce endişelendiğimiz rehavet için Aykut Hoca'nın önlemleri, yönetimin dolduruşa gelmeyip ortaya atılan iddialara cevap vermemesi. Bunlar büyük camialara yakışan hareketler işte, özlediğimiz hareketler. Şu an takım içerisinde dikkat edilen yegane şey şımarılmaması. Nitekim yakalanan çizgi şu şartlarda elde edilebilecek olanın zirve noktası. Tek yapılması gereken şey bu çizgiden çıkılmaması.

Kayseri maçı da atlatılırsa eğer, takımın güveninin iyice oturacağını ve aylardır uyku uyumadığına inandığım 11 numaralı Aykut Kocaman'ın biraz olsun rahatlayacağını umuyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder